Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Evet'ler büyüyor
Bilgisayarımın başına oturduğumda “muhalefetin intiharı” başlıklı bir yazı yazmak istiyordum. Sonra vazgeçtim. Akıl için yol birdir. Sebebi, muhalefet partilerinin referandumla ilgili konuşmalarında kullandıkları çılgın dil ve üslup. Hani Türkçemizde bir söz var: “Kendi düşen ağlamaz” diye.. Gören gözü, işiten kulağı, akleden kalbi ve konuşan dili olan kimseler, zamanın ruhunu çok iyi okurlar. Ona göre bir çalışma takvimi ve programı ortaya koyarlar. Burada önemli olan, lider kadrolardan ziyade, halkın eğilimidir. Bizim halkımız gerçekten irfan ve sağduyu sahibidir. Nerede nasıl ve ne söyleyeceğini çok iyi bilir.
Milletimizin önüne çok kısa bir zaman sonra referandum sandığı konacaktır. Halkımız demokratik hakkını kullanmak üzere 12 Eylül 2010 tarihinde kısmi anayasa değişiklikleri hakkında evet ya da hayır oyunu kullanmak üzere sandığa gidecek. Özgür iradesiyle “oy”unun rengini belirleyecektir. Bu konuda halkımızın ciddi anlamda bilgilendirmeye ihtiyacı vardır. Evet ya da hayır dediği zaman neyi kazanıp neyi kaybettiği ancak bilgilenme süreçleri sonrasında gerçekleşebilir.
Meydanlarda sürdürülen kampanyalarda bazı siyasi parti ve sivil toplum temsilcileri referandum değil de seçim varmış rüzgârı estiriyorlar. Burada AK Parti ile referandumu birbirinden ayırmak gerekir. Pekâlâ, herhangi bir siyasi oluşuma karşı olabilirsiniz ama referanduma da evet diyebilirsiniz.
Muhalefet partilerine mensup bazı parti temsilcileri gerek mitinglerde ve gerekse salon toplantılarında çok tutarsız sözler söylüyorlar. Birisi, şimdi bu anayasa paketine hayır deyin, önümüzdeki seçimden hemen sonra zaten biz anayasayı değiştireceğiz, diyor. Ötekisi de bu değişiklikler sizin ekmeğinize, sizin alın terinize yansımayacak, öyleyse ne anlamı var bu referandumun? şeklinde halkın kafasını karıştırmak istiyor.
Hâlbuki lider dediğin, milletin menfaatini kendi menfaatinden üstün tutan kimsedir.
Lider dediğin, benden sonrası tufan mantığını benimsemeyen kimsedir.
Lider dediğin, doğruyu nerede görürse, her ne kadar sana karşıysam da bu yaptığın doğrudur şeklinde takdir etmesini bilendir.
Ah, önyargılar..Ah, çıkar çatışmaları.. Ötekinin başarısını kabul etme erdemliliği gösterememe ahlakı.. İşte bütün bunlar, ülkemizin boyun ağrılarını derinleştiren konulardır.
Referanduma sunulan bu anayasa paketinde neler var?
12 Eylül 2010 tarihinden sonra “evet” oyları fazla çıkarsa bu milletin hayatında nasıl değişiklikler olacaktır? Burada 40 maddeyi sıralamaya gerek yok, şu 5–6 madde bile nedenli hayatımızda iyileştirici değişiklikler getireceğini ayan-beyan ortaya koyuyor.
12 Eylül darbecileri yargılanacak.
Ordudan atılan üst düzey askerlerimiz yargı yoluyla haklarını arayabilecek hukuki imkânları elde edecek.
Özel hayat korunma altına alınacak.
Yüksek mahkeme daha demokratik bir yapıya kavuşacak.
HSYK üye yapısı yeniden reforma tabi tutulacak.
Meslekten atılan hâkim ve savcılara yargı yolu açılacak.
Memur maaşları artacak.
Kadın ve çocuk istismarının önüne geçilecek yasal değişiklikler yapılacak.
Memura toplu sözleşme hakkı verilecek.
İşçi ve işveren sendikalarına anayasal güvenceler gelecek..
Gördüğünüz gibi referandumda onaylanacak anayasa değişikliklerinden üç-beş madde böyle. Diğerleri de sosyal, ekonomik, kültürel ve hukuk alanında iyileştirici sonuçlar doğuracak maddelerdir. Gönül ister ki, kısmen değil de bir bütün olarak anayasa yeniden değiştirilsin. Maalesef bizde var olan durum buna izin vermiyor. Bu haliyle bile değişikliklere “evet” dememek büyük bir vebal getiriyor.
O halde 12 Eylül 2010 (Pazar günü) yapılacak olan bu referanduma “evet” derken, M. Altan’ın tabiriyle yeryüzü standartlarında insan haklarına, demokratik hayatın gelişmesine, kardeşlik ve barışın güçlenmesine “evet” demiş olacağız. Bu bile yetmez mi?