M. Faik Özdengül
Ey aşık gizlen!
Eğer sen; "Ben aşığım." dersen, bil ki senin için bir çok imtihanlar vardır. Başını eğme, aşıkların kadehinden iç!(Divan-ı Kebir.Cilt 3)
Eğme başını.
En kolay ve en hızlı yaptığım şey.
Eğme.
Korkma.
Eğmek korkudan mı?
Korkudan, bıkmışlıktan, öğrenmişlikten, alışkanlıktan, çaresizlikten, vazgeçmekten, kaçmaktan, donmaktan, ne olacaksa olsun bir an önceden, acınmaktan, teslimiyetten…
Hangisi önce duygu mu davranış mı?
Önce hissettiğin için mi eğiliyor başın, yoksa eğdiğin için mi öyle hissediyorsun?
Bilmem. Dikkat etmedim. Önemi var mı ki?
Hem var hem yok.
Hissettiğin duygudan sonra gelir davranış aslında. Fakat sürekli aynı şeyleri hissetmeye devam edersen bedenin de buna uyar ve aynı şeyleri hissetmeni kolaylaştırır. İkisi de birbirini beslemeye devam eder.
Asıl aşıkların başı önünde olur diye bilirim ben.
Görünüşte öyle evet. Gerçekte ise en uzağa en yukarı onlar bakar.
Endişeden korkudan emin oldukça, güvendikçe başları dikleşir. Gönülleri yumuşar. Gözleri yaşarır. Gönülleri safa bulur.
Aklıma yatmadı.
Akıl geldi, ey aşık gizlen! Akıldan, fikirden vay bize eyvah bize!
Ey kusur gören göz, ey düşünen akıl! Bizim topluluğumuzdan çık, git! Yahut da, utancımdan yaptıklarını görmemek için gözsüz, söylediklerini işitmemek için sağır olayım.
Ey akıl! Sen suya benziyorsun. Ateşimizden uzak dur! Yahut da bizim aramıza karış, kazanımıza gir, bizimle beraber kayna, bizimle beraber köpür, coş! (Divan-ı Kebir.Cilt 3)
Aklın yetmezdi. Eskiden de yetmezdi.
Annenin karnındayken, doğduğun gün nereye geldiğini anlamak için, sonra süt emerken memeden, ellerinden tutup yürürken onlarla, elini yukarı kaldırmak zorunda kaldığında, yorulunca kucağına, sırtına boynuna bindiğinde babanın aklın ermezdi. İyi ki de ermezdi. Erseydi yürümeye çalışır yarışırdın onlarla, kucaktan da olurdun. Yorulur, düşer çarpardın bir yerlerini, kan revan içinde kalırdın. Aklın ermedi de teslim oldun, güvendin. Rahat ettin.
Sonra aklın ermeye başlayınca sıkıntı üstüne sıkıntı. Yıllardır başın öne niye eğik sanıyorsun. Yoruldun. Artık eren akıl da ermez oldu. Anlayamaz oldun. Bu teri, bu yorgunluğu, imtihanları. Akıllandıkça daha çok çamura battın. Aklın daha çok erdikçe daha karmaşıklaştı her şey. Etrafındaki delilere bak, meczuplara. Kimse bir şey der mi onlara? Ekmek ister mi onlardan, sorumluluk verirler mi? Suçlarlar mı onları?
Ne yani deli mi olalım?
Deli olsaydın bu denli endişeli olur muydun sence?
Dibe vurur muydun?
Ne yapacağım ben diye çözüm aramaya gelir miydin?
Tabi ki gelmezdim.
Nasıl ya? Ne diyorsun?
Ya deli ya çocuk mu olmalıyım yeniden?
Saçmalık bu. Ben yetişkinim.
İyi ya ben de yetişkinsin diye anlatıyorum bunları. Çocuk ya da deli olsaydın bunları konuşmazdık zaten.
Çocuk oldun. Büyüdün akıllandın. Şimdi de aklın yetmiyor. Yetmeyen aklınla kör topal yürümeye çalışıyorsun. Aklın seni şimdi bir kapıya getirip bıraktı. Bu kapıdan gireceksen bastonu bırakacaksın. Yok bastonsuz olmaz diyorsan başka kapıya.
Aklının seni kırıp dökmesini, perişan etmesini istemiyorsan, akıl deryasında ölü gibi ol, onun dalgalan ile uğraşma! (Divan-ı Kebir.Cilt 3)
Kapının ardında ne var?
Ey Tebrizli Şems! Beni harap ettin, sen hem sakîsin, hem şarapsın, hem de şarap satan! (Divan-ı Kebir.Cilt 3)