Geleceğin Kafka’ları Avrupalı Türkler’den…

Ne zaman gurbet edebiyatı kavramını duysam, aklıma hep rahmetli Kıbrıslı şair Osman Türkay gelir. Yıl 1992, aylardan Ekim. Yer Amsterdam Dam Meydanı’ndaki Yeni Kilise’nin, daha doğrusu yeni Cafe’nin konferans salonu. Yeni üniversiteyi bitirmiş, etkinlik üstüne etkinlik yaptığımız yıllardı. Ne yorulma biliyorduk ne de bıkma, usanma. Koştur Allah, koştur. Etkinliğin bir tanesi bitmeden, bir diğerini planlıyorduk üç beş üniversiteli genç arkadaşla. Bu marotonumuz uzun yıllar devam etti. Zaman geldi para bulamadık, zaman geldi suçlandık, zaman geldi tenkit edildik. Öyle anlar geldi ki, sadece bazıları gibi düşünmediğimiz için Hollanda makamlarına şikayet edildik. Ama hiç mi hiç aldırmadık bu basit ayak oyunlarına. Hiç durmadan ilerledik doğru bildiğimiz yolda. Çoğu zaman etkinliklerimizi Türkçe yaptık, organize ettik. Hemen hemen her yaptığımız etkinliği ebedileştirmek için kitaplaştırdık, broşür halinde yayınladık. Arşivimizdeki Türkçe ve Hollandaca gazete kupürleri artık kilolar turyor. Hatta son yıllarda, teknik gelişmelerin dayatmasıyla belgesel DVD filmler de yaptık. Sanki sevdalıydık bu işlere…Kıbrıslı şair Osman Türkay’a dönecek olursak. Yeni Cafe’de organize etmiş olduğumuz toplantının konusu Batı Avrupa Türk Edebiyatı’ydı. Rahmetli Osman Türkay da konuşmacıydı. O gün Türkay, tane tane ve gayet kendinden emin olarak şu cümleleri söylemişti: “Hiç bir millette ‘gurbet’, ‘vuslat’ edebiyatı Türkler’de olduğu gibi yoktur.” Gurbet edebiyatı Türklere aittir. Türkler’deki özlem, acı, köke dönmek demek ki diğer milletlerin edebiyatlarında pek işlenmiyordu. Ben o gün sayın Osman Türkay’dan bunları anlamıştım. Aradan yıllar geçti. Yine bir gün Amsterdam’dayız. Bu defa Yeni Café değil mekan. Amsterdam Noord’daki NH Hotel’in konferans salonu. Konu ise “Batı Avrupa Türk Edebiyatının Oluşumu”…Organizasyon kısa adı KIBATEK olan Kıbrıs, Irak, Balkanlar, Avrasya Türk Edebiyatları Kurumu tarafından gerçekleştiriliyor. Amsterdam Türkevi Derneği de organizasyonun ev sahipliğini yapıyor. Toplantıda kimler mi var? Türkiye’den KIBATEK yönetim kurulu üyeleri şair ve yazar Feyyaz Sağlam, şair Fahriye İpekçioğlu, şair Mevlüt Kaplan, şair yazar Fadıl Ünal, Şair Leyla Işık, Macaristanlı Türkolog Maria Nyiri başta olmak üzere Hollanda’dan şair ve yazar Yavuz Nüfel, Sadık Yemni, Nuri Can, Aşık Çağlari, Murat Tuncel, Yavuz Nüfel, Şaban Kumcu, Hüseyin Kerim Ece... Ayrıca Rotterdam Başkonsolosumuz M. Sina Yurtoğlu ve seçkin bir davetli grubu toplantıda hazırlardı. Bu kadar farklı yazar, şair ve edebiyatçının içinde edebiyat yapmak zor olsa gerek. Ben burada kısaca edebiyattan daha ziyade bir iki gözlemimi ifade edeceğim. Bunlardan birincisi, yukarıda Osman Türkay’ın bahsettiği “gurbet edebiyatı” kavramıyla bugün, ya da Yavuz Nufel’in ifadesiyle Babıali’de yazılan ve çoğu zaman aşağılayıcı olan ‘gurbet edebiyatçıları, gurbet yazarları, Alamancı yazarlar’ gibi kavramların farklı anlamlar ifade ettiğidir. Osman Türkay, özlemden, sevdiklerine duyulan acıdan, ızdıraptan, vuslat’tan bahsederken diğerlerinin olayı basitleştirerek kullanmaları ve Avrupa’da yaşayan edebiyatçılarımızın haklı isyanlarıdır.Bir diğer gözlemim ise şudur. Sayın Sadık Yemni Türk edebiyatının Hollanda boyutunu anlatırken bir meseleye dikkatimiz çekti. Mesele; Hollanda’daki Faslılar’ın Türklere göre daha fazla bireysel düzeyde yazar, şair ve edebiyatçı yetiştirdiği ve bunların bir takım Hollanda basın ve yayın organlarında da yavaş yavaş boy göstermeleriydi. Buna karşılık Türkler’deki gelişme oldukça gerilerdeydi. Bunun sebebi neydi? Sayın Yemni bunun sebeplerinden önemli bir tanesinin, Faslılar’ın yaklaşık yirmi yıldır Hollanda’daki Faslı gençler arasında “ödüllü edebiyat yarışmaları” düzenleyerek, yazmaya, düşünmeye, şairliğe yatkın olan Faslı gençleri keşfetmeleri; onları yazmaya teşvik etmeleri olduğunu söyledi. Bu tesbit doğrudur. Zira Amsterdam’da El-Hijra adlı kurum bu etkinliği aralıksız devam ettirdi. Kabiliyetli gençleri ödüllendirdi, kitaplarını yayımladı ve düzenlediği festivallerle bu yetenekleri kamuoyuna tanıttı. Bu etkinlik bizimkilerde maalesef olmadı. Bizimkiler birbirlerini engellemekten, birbirlerine Faşist, Komünist demekten, birbirlerini Hollanda kurumlarına şikayet etmekten, toplumumuzun değerlerine saygısızlık etmekten, sürdürülebilir etkinliklere zaman bulamadılar. Sanatçılarımızın kendi ifadeleriyle, bazı kurumlar sadece yardım alabilmek için bazı sanatçılarımızın isimlerini bile kullandılar. Konumuzun başlığına geri dönersek... “Gurbet edebiyatı mı yoksa Batı Avrupa Türk edebiyatı mı?” sorusuna verilecek cevap açıktır. Nijmegen’de hayatını sürdüren şair, ressam ve yazar Nuri Can’ın ifade ettiği gibi “Göçmen edebiyatı veya gurbet edebiyatı tanımlamalarıyla yurtdışındaki Türk yazarların aşağılanmalarının bırakılması, zira bunun edebi açıdan bir anlamı olamdığının” farkına varılmasıdır. “Batı Avrupa’da yaşayan yazarların doğal olarak yaşadıkları ülkelerin izlerini çalışmalarına yansıtacakları, ancak bunun Türk Edebiyatı dışında bir tanımlamayı gerektirmediği” gerçeğinin üzerinde durulmasıdır esas olan. Son olarak, sözü Sadık Yemni’nin şu tespitiyle noktalayalım: “Geleceğin ‘Kafka’ları Türkler arasından çıkacaktır.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.