Seyit Küçükbezirci
Gelin, Feyzi Halıcı ile...
PAZARTESİ YAZILARI
GELİN, FEYZİ HALICI İLE ESKİLERE GİDELİM; ESKİLERDE GEZELİM -I-
Burada sunacaklarım yirmi dokuz yıl önce, yani, 1983 de yayınlanmış. Yaşınız kırkın üzerindeyse ve “Goca Gonyalı”ysanız, okuya okuya “Zaman Tüneli”ne girebilirsiniz.. Yok, daha küçükseniz, Konya’nın geçmişi Sizi ilgilendiriyorsa, okuyunca, Konya üstüne bilginiz artacak. “Bana ne” diyorsanız, canınız sağ olsun”
Konumuza giriyorum.. “Selçukya”nın ünlü şairi Feyzi Halıcı, 22 mart 1983 den 26 mart 1983 e kadar, beş gün boyunca “Kaybolan Meslekler” başlığı ile Konya insanlarını, mekânlarını, yazmış.
“Kadim Konya Şairi” unvanını çoktan hak etmiş Feyzi Halıcı 1924 doğumlu.. Bu “Şehir Anlatıları”nı Yeni Meram’da sunduğu 1983 de 58 yaşında; şimdiyi sorarsanız, “tak tak hesap”la 88 sularında…
1924’de, “Dergâh”ın gölgesindeki “Celâl Sokağı”nda doğan; kulağına burada “Ezan-ı Muhammedî” okunan; kendi ifadesi ile Dergâh’ın çorbası ile büyüyen, Hazreti Pir’in karıncası Feyzi Halıcı da kim diye soran olursa.. Onun ya okuyacak gözü, ya duyacak kulağı yoktur.
Feyzi Halıcı sunmaya başladığım yazılarında Şehrin “Şahadarı” olan İstanbul Caddesi çevresinde oluşan sanatı, ticareti, bir “Anlatı” lezzeti ile anlatır…
Biliyor musunuz?.. Konya’da “Yazın Alanı”nda “Hatırat”; yani “anı” o kadar az ki.. Gerçi, tüm Türkiye’de Konya’dan farklı değil..
Neyse, uzun gidecek bu konu.. Bir “Şehir” için; eğer “Şehir” ise; “Şehrin Hafızası” o kadar önemli ki..
Feyzi Ağabey’in ömrü çok olsun. Satırlarıyla son seksen yılınız için bize kaynaklık ediyor…
Başlayalım..
KAHVELER, ŞEVROLE’LER VABİSLER, TİCARET, YANİ “AKSATA”…
Bir beldenin ekonomik hayatını çarşılarından bilebilirsiniz. Hatta mesleklerin çarşılarda dağılışı hangi mesleğin o yıllarda geçerli olduğunu açıkça gösterir. Yıllar yılı Konya çarşılarında kahve bolluğu göze çarpardı. Şimdiki Şahin otelinin altında ve civarında üç kahve vardı. İplikçi camisi Arkeoloji müzesiyken yanında devasa bir Merkez kahvesi vardı. Türbe karşısında sıra sıra kahveler vardı. Alaeddin caddesinde, Fahrettin Paşa Parkının çevresinde de sayısız kahveler vardı. Kahvelerin bol olduğu bir semtte Muhacir pazarıydı. İkinci cihan harbi sıralarındaydı Konya’nın kahve bakımından zenginliği, kahvelerin bolluğundan olacak, Gazino-Bar arası bayan artistlerin konsimasyon yaptıkları, haydi adına gece kulübü diyelim, bu yerlerin adı da Kızlı Kahve diye anılırdı.
1950 yılından sonar ekonomik hayatta başlayan dış ülkelere açılma, çeşitli maddelerin, eşyaların ithal edilmesi sonucu, ticarette başlayan canlılık, kahvelerin canına ot tıkadı. Bir Şevrole araba Konya’da on bin liraya satılırdı. Sicana-Vabis İsveç mamülatı bir yolcu otobüsü de otuz bin lira.. Ufak Reno fiat araba da beş bin liraydı. Düşünün diğer ithal maddelerinin fiatını. Biz İstanbul caddesinde ki eskiden matbaa olarak kullanılan mağazamızı 1937 de 350 liraya yıllığını kiralamıştık. Hatırlıyorum İstanbul Caddesi’nde babamın samimi arkadaşı olan yüzbaşı emeklisi büyük bakkaliye sahibi Ziya Taysi Amca, iflas edersiniz. Bu fiata mağaza kiralanır mı demişti. Geri gitmeğe ne hacet, iş Bankasının önündeki kaldırımda kuru yemiş satan satıcı Şam fıstığını bin beş yüz liradan satıyor. Hayat alabildiğine değişiyor. Fiatlar karşısında bazan insanın dili tutuluyor. Bir de kiralara şimdi bakıyorsunuz, insan hayretler içinde kalıyor. Dün merama doğru gidiyorduk. Bir resmi kuruluşun çıktığ bir mağazayı bir tüccar bir milyon liraya kiralamış. Aynı meslekten geçtiğim için biliyorum. Bu mallarla bir kira nasıl ödenir. Zaman cidden çabuk geçiyor. Zamanın gerisinde kalıyor insan, daima otuz yılı aşkın ticari hayatın içinde oldum. İnsanların kazandığı para ile, paranın kazandığı insanlar arasında bir diyaloğ kuramadım. Daha doğrusu Konya Caddelerinde mağazalar o kadar çabuk renk ve kabuk değiştiriyor ki bazı ekonomik gerçeklerin tartışmasını dahi yapamıyor, bir sonuca varamıyoruz.
Ben kaybolan mesleklerden söz edecektim. Bakın, nerde nereye geldik. Kaybolan meslekler, önemli bir konu. Bunun işlenmesi gerekir. Değerli tarihçi, folklorcu arkadaşım Seyit Küçükbezirci’den bu konuda yardım bekliyorum. Yıllara göre Konyamızın çarşılarındaki meslek dağılımının aydınlığa çıkarılması Konya ekonomisini, ticaret hayatını sağlıkla incelememize yararlı olacaktır.
İŞ DEĞİŞTİREN CADDE, HELVACILAR, BAKIRCILAR
İstanbul caddesi 1960 lara kadar toptancı büyük bakkaliyelerin, özellikle Bakırcı esnafının yer aldığı bir çarşı görünümündeydi. Aziziye camisinden garaja doğru Attarlar çarşısı başlıyordu. Çöğenlerin helvacı dükkanının güneyinde tuzcular çarşısı vardı. Tayib Ağanın bakkal dükkanı Aziziye camisinin güneybatı kapısının karşısındaydı. İstanbul caddesindeydi bütün bakırcı esnafı, 1940 larda bizim halı mağazasının hemen bitişiğinde bir kalaycı dükkanı vardı. 1955 yıllarında da Kazım Çankırılının mağazası karşısında bir berber vardı. Bu iki meslek hayat standardına adım uyduramadıkları için İstanbul caddesinden uzak ara sokaklara çekildiler. 1950 lerde bakırın kilosu 4-5 lira idi. Yıllar yılı kovaladı. Bakır ve kalay ateş pahasına çıktıkları için bakırcı esnafı da aliminyum kap kaçak ticaretini tercih eder oldular. 1955 lerden sonra toptancı bakkallar da İstanbul caddesini terketme hazırlığına başladılar. Yavaş yavaş caddeyi radyo, buzdolabı, halı, mobilya, yani ev eşyaları mağazaları almağa başladı. Bir de bütün şehre yayılan Eczanelerin en görkemli olanları İstanbul caddesi ekranında yerlerini aldılar.
DELLAL BAZARI, KONYA FOLKLORUN HARMANI…
İstanbul caddesinde Sipahi pazarı, diğer adıyla Dellal Pazarı veya halkın deyimiyle Bit Pazarı başlıbaşına bir alemdir. Biraz eksilmekle beraber bu şöhretini bu gün de sürdürmektedir. Mezat Salonunun eski garaja taşınması bence doğru olmamıştır. Bu Pazar merkezi bir yerdedir. Gelen yabancı turistler daima bu pazara uğramaktadır. Bu pazarda hiç olmazsa eski, yeni halı, kilim, seccade müzayedesi yapılmalıdır, yine. Eski garajdaki Pazar uzakta kalmakta, hiç kimse merak saikasıyla da olsa oraya gitmemektedir.
Dellal Pazarı Konyanın kalbi, atar nabzıdır. Kimler geldi, kimler geçti bu pazardan. Pazarın dili olsa da bir anlatsa! Evlenecek gençlerin her türlü ihtiyacı bu pazardan sağlanırdı. Halısından kilimine, yastığına, aynasına, koltuk takımından, sandalyesine, masasına, fakir fukarının giyim eşyası, elbisesi hep bu pazardan temin edilirdi. Dellal Pazarı aynı zamanda Konya folklorunun harman olduğu, dertlere derman olduğu bir kaynak yerdi. Konya sazının, sözünün değme sanatçıları bu pazardan geçmiş, Ova sıcağından Konya oturak alemlerine yol bulmuşlardır. Çocukluk günlerimde, şahane bir Konya türküsüne konu olan “Zarife” yi yaşlı haliyle bu pazarda tanıdım. Konyanın değme yiğitleri de Dellal pazarında bulunurlar, icra-i ticaret yaparlardı. Yakıda yayınlanacak “YAŞAMA SEVİNCİ” adlı şiir kitabında İstanbul caddesinin değişik yönlerini dile getirdim. Bu günkü hali ile bu caddenin muhtarlığını Konya sevdalısı Lütfi Hodoğlu ve diğer arkadaşlar Mustafa Kamışçıoğluna bıraktılar. “Bir acı kahvemizi içersiniz” demiştim bir şiirimde, İstanbul caddesi için. Sizi de Kamışcıoğlunun pastırma helva ziyafetine davet ediyorum. 1983’ün yoğun kardan bahara dönüşen günlerinde “Yolunuz düşmez mi ne dersiniz?”
ACITMAYAN SÜNNETÇİLER, CANBAZLAR, SARAÇLAR
İstanbul caddesinin bizim halı mağazasını geçtikten sonra köşedeki küçük dükkân, Kadızadelerindi. Yaşlı, sakallı iki kardeş dükkanının iç peykesinde bağdaş kurup otururlardı. Biri zayıf, uzun boylu, diğeri kısa ve şişmandı. Toptan, hububat üzerine iş yaparlardı. Çocukluk yıllarımda boş bir dükkanda bu iki hayal örneği muhteremin ne alıp ne sattıklarını bir türlü kendime kabul ettiremezdim. Kaçamak gözlerle sık sık dükkanı kontrol eder, bir türlü işin içinden çıkamazdım. Ben liseye gelmeden Kadı zadeler bir düş gibi İstanbul caddesinin ufkundan çekilip gittiler. Kadı zadelerin dükkanlarının karşısındaki sokağın içinde bir Saraç vardı. Kısa boylu, uzun yüzlü, tek gözü görmez bir çelebi insan. Daha çok at eğeri ve koşum takımı yapardı. İşi de iyiydi. O yıllarda Larende caddesinde At Pazarı vardı. Canbazlık da o yıllarda Konya’nın en geçerli bir mesleği idi. Konya At Pazarında at alınır, at satılırdı. Bizim Halı Mağazasının köşesinde Doğanlar Mahallesinin meşhur sünnetçileri bulunurdu. Şehirden olsun, köy ve kasabalardan olsun sünnet yaptıracak kimseler bu köşeye gelir Doğanlar’lı meşhur sünnetçilerle pazarlık kesimi yaparlardı. O yılların en meşhur Sünnetçisi Kanber Ağa idi. Acıtmadan sünnet yapardı. O çağların Konyalı çocukları kişilik beratlarını Kanber Ağanın usturasından alırlardı. Saraçlık ve Sünnetçilik de aşağı yukarı on beş yıl kadar önce İstanbul caddesinden ve Konyadan silindi gitti. Devamı gelecek pazartesiye