Seyit Küçükbezirci
Gelin Feyzi Halıcı ile eskilere gidelim...
PAZARTESİ YAZILARI
GELİN, FEYZİ HALICI İLE ESKİLERE GİDELİM; ESKİLERDE GEZELİM: 2
SEYİT KÜÇÜKBEZİRCİ
Bu yazının ilk bölümünü, geçen pazartesi, yani 3 aralıkta yayınlamıştık. Bu yazıyı okuduktan sonra “-Yahu nasıl kaçırdık..” diye hayıflananlar olursa; girsin www.memleket.com.tr’yi, tıklasın “yazarlar”ı, bulsun benim yazıyı; tıklasın, çıktı alsın..
Bugün, ünlü “Cumhuriyet Dönemi Baş Şairimiz” Feyzi Halıcı’nın yirmi dokuz yıl önce, 1983’de yazıp yayınladığı yazıya devam ediyoruz.. Konya’dan çıkınca gönlünü Konya’da bırakan FEYZİ HALICI, bize; yani, sana, bana 1940’ların, 1950’lerin Konyasından, şimdi kaybolan meslekleri anlatıyor.
Bunlar bilim ve sanat erbâbı için “kaynakX”; “Eski Konya Meraklıları” için paha biçilemez bir “hatırat”..
Konya’yı, İstanbul Caddesi’ni, dimnit üzümünü, etli ekmeği, “çarşı helvası”nı dünyalara değişmeyen Feyzi Halıcı ile buyurun “Genya Çarşıları”na…
Size “Kaybolan Konya”yı anlatan Halıcı, 1924 doğumu, 88 yaşında; “Kadim Konya’nın Son Hafızaların Biri”..
İSTASYON CADDESİ’NDE CİRİT OYUNLARI
1954 yılına kadar Konya’da cirit oyunları oynanırdı. Dayım Kemal Odabaşı’nın, Naibant Mehmet Ağanın, Şemsettin Ağanın başını çektikleri bir gurup Konya At yarışlarını, Cirit Oyunlarını yaşatırlardı. Her Pazar Hara çayırlığında hemde tahta tribünlerde At yarışları seyrederdik. Urfadan, Adanadan değme yarış atları gelirdi. Çoğunluğu Arap atlarıydı bunların. Dayımın Ferhan’ı, Tarzan’ı, Doğan’ı Türkiye’de ün yapmış atlardı. Cirit Oyunları istasyon caddesinde Horozlu Sitesi’nin bulunduğu alanda yapıldı bir zaman. Sonra ne At Yarışları, ne Atlı Cirit oyunları kaldı. Arap Ahmetle beraber hepsi tarihin altın sayfalarına çekilip gittiler.
SİLİNİP GİDEN KEÇECİLİK, KEÇECİLER
Dellal pazarında satılan Konya Keçeciliği de Konya’nın asırlar süren en değerli bir mesleğiydi. Keçeleri yuğurmak, pekiştirmek, pişirmek özel hamamlarda yapılırdı. Keçeciler ikindiye kadar hamamlarda ayaklarıyla keçe pekiştirirlerdi. Ya km zamanlarda Konya keçeciliği de unutuldu. Makine, el emeğinin yerini aldı. Elle dokunan halıların yerini makine halıları kapladı. Kapı camisinin batı tarafında Semerciler vardı. Bunlar daha çok eşek semeri yaparlardı. Sayıları da bir hayliceydi. 1960 larda bu meslek erbabı da gözden silindi.
“KATMERLİ BOĞAÇA” NE OLDU?
Kebapçılar çarşısı da kaybolup gitti. Bir tek nazar boncuğu niyetine Dişçi Galip Taşkapu arkadaşımın muayenehanesi karşısındaki bizim dünür Ahmetlerin tarihi kebapçı dükkânları ayakta duruyor. Kebapçı Şükrü Ustanın Fırın kebabı satan dükkânı Konya’nın, yemek tarihinin bir simgesi. Ne var ki geçenlerde konuştum kendileriyle. Katmerli Pohaçayı niye yapmıyorsunuz, diye Olumlu bir cevap alamadım. Konyamızı meslek meslek yaşatmalıyız. Amma bunu kim yapacak. Ufukta bir işaret göremiyorum. Yahutta bana öyle geliyor.
BERBERLER, SARRAFLAR, PARA MEYDANI
Hükümetin önünden At Pazarına giden Tevfikiye caddesi çocukluğumuzdan beri Sarrafların cem olduğu bir çarşıydı. Bir iki örneği hariç (Mevlüt Civeleğin Fatih çarşısının köşesinde sekiz ay önce açtığı Sarraf dükkânı) Sarraflar aynı caddede icra-i sanat etmektedirler. Bu çarşıda 1935’lerde şehrin en ünlü Berberleri bulunmaktaydı. Bunların çoğu Rumeliliydiler Berber dükkânları adeta bir sanat galerisi gibiydi. Berbere girerken sinekleri ürküten bir boncuklu perde bulunurdu kapılarda. İçeride boydan boya taş aynalar, duvarlarda orman ve av tabloları, meyve tabloları asılı olurdu. Bir avcı elinde tüfeği, yanında bir tazı ve alabildiğine yeşil bir orman dekorunu değil de çocuksu gözlerimizle bir salkım üzüm, bir dilim kıpkırmızı karpuz ve elma tablolarına ağzımızın suyu akarak bakardık. Bir tek kadın berberi vardı, Merkez Bankasının ilerisindeki köşede. Berber İhsan Orta Anadolu’nun en ünlü kadın berberiydi. Bizim Mehmet Ali Gürel (Cozur) onun talebesiydi. Bu gün de şehrimizin ünlü berberleri Cozurunu kızlarıdır.
Tevfikiye caddesinden berber dükkânlarının kayboluşu 1950’lerden sonradır. Bu gün bu cadde bir yenileşme hareketi içerisindedir. Bol ışıklı ampullerin aydınlattığı bu cadde çil çil altınların yüzünüze güldüğü bir er demiyeyim, bir para meydanı haline gelmekte. At Pazarına doğru Sarraf dükkânları yürümektedir.
ALIMLI, ENDAMLI TAVIRLARIYLA BANKALAR
Eczacılıktan sonra Konyamızda çarşı trafiğini bir de Bankalar tutmaktadır. Çarşının, hele caddelerin en göz alıcı köşelerinde Bankalar açılmaktadır. Elbette Bankalar alımlı, endamlı tavırlarıyla, kendine özgü biçim ve dekorasyonlarıyla caddede ve çarşı estetiğinde söz sahibi olmaktadırlar. Ekonomimizin emniyet subabı olan Bankalar artık şehrin yayılan her köşesinde önemli yerlerini almaktadırlar.
“KADINLAR PAZARI”NIN SAĞ OLDUĞU ZAMANLAR
1950 yılına kadar Konya’mızda sadece günleri önce Eski Muhacir Pazarında sonra Zindankalede pazar kurulurdu. Bunun dışın da şehrin Manavları sadece Aziziye camisinin arkasındaki Hal binasının bahçesinde bulunurlardı. Bir de eski Garaja giden yolun solundaki (Trafik eskiden İstanbul caddesinden direk eski Garaja giderdi. Aynı şekilde trafik gelişi gidiş olarak yapılırdı) Pazar yerinde Kadınlar pazarı vardı. Sonra bu Pazar İstanbul caddesiyle Larende caddesinin kesiştiği şimdiki yerine geldi- Burada Konyalı yerli hanımlar yoğurt, yumurta, peynir, divlek, bahçe, bağ mahsûllerini getirip satarlardı. Şimdi de aynen bu adet sürüp gitmektedir. 1950 den sonra Manavlar şehrin dört bir yanma dağılmağa başladı. Bu gün her nevi ev eşyasını, sebzeciyi, manifaturacıyı, terziyi şehrin bütün sokaklarında bol bol görebilirsiniz. Kırk bin nüfuslu bir Konya’dan dört yüz bin nüfuslu bir Konya'ya gelmek elbette kolay olmadı. 1950’lerde şehrin bütün çeşmelerinde Çayırbağı suyu akardı, alabildiğine. Hatta mülk sayılan sular vardı. Bir defa Belediye'ye para öder, Çayırbağı suyunu istediğiniz gibi kullanırdınız. Sonradan bu hak herkesten (Haklı olarak) alındı. Şehrin çeşmeleri nüfusa yetişmez oldu.
NİYET ÇEKEN TAVŞANLAR; BUZLU KİŞNİŞ HOŞAFI
Eskiden çarşıda bakır veya emaye taslarda içi buzlu kişniş hoşafı satılırdı. Sakalar vardı. Beyaz önlüklü, gayet süslü güğüm şeklinde çayırbağı suyu satan ellerinde su bardaklarını şıngır şıngır öttüren su satıcıları hoş bir görünüm İçindeydiler. Tavşana veya güvercine niyet kâğıdı çektiren niyetçiler köşebaşlarını işgal ederlerdi. Özellikle yaz günleri taşradan gelen satıcılar kap kaçağın deliklerini lehimleyen kurşun örneği maddeleri kırık tenekelerde deneyerek satarlardı. Payton içinde hokkabazlık yaparak kalem, cetvel, silgi ve eşyayı toplu halde satarlardı, taşralı satıcılar.
KATMERLİ KAHKAHALAR ATAN PAYTONCULAR
On yıl öncesine kadar atlı Paytonlar da Konya’mızın süslü taşıma araçlarıydı. Paytonlarla İstasyona gelip gitmek zevklerin en büyüğü idi. Hele Merama yaz sefası yapanların sayısı hayli yüksekti. Hıdrellez şenlikleri 6 Mayıs’ta yapılırdı. Esnaf genellikle o gün ikindiden sonra Havzan bağlarına paytonlarla giderlerdi. Bir paytoncu Muradı süslü arabasıyla, ince uzun kırbaçıyla ba kımlı atlarıyla bizim nesil unutamaz, Paytoncu Zeynel, Hoca Habip mahallesinde kapı komşumuzdu. Benim düğünüm de payton arabalarıyla yapılmıştı. Düğünlerde paytonların yarış yapmaları ayrı bir neşe saçardı, koca şehre. Paytonlarda, o paytonların sürücüleri de Zeynelle, keskin ıslık çalan, katmerli kahkahalarla caddeleri süsleyen paytoncu Köle'de hatıralarımıza gömülüp Konya sahnesinden çekilip gittiler.
ÇALI ÇIRPI, MEŞE KÖMÜRÜ TAŞIYAN EŞEK KERVANLARI
Tesbih satıcıları, eski kitap ve tarihi eşya satıcıları, omuzlarında çift Uşak, Sille ve Demirci halılarını da artık göremez olduk. Dellal pazarından bir dellal Nesip Ağa kaldı. O da seksen beşine merdiven dayadı. Allah ömrünü uzun etsin. Bir ay önce görüştük. Eski dellal pazarının hayat dolu günlerinden bahsettik. Zaman durmak bilmiyor ki. Her şey geçip gidiyor. Dünya dönüyor.
Meşe kömürü satanlar Kapı camisinin arkasındaki dükkânlarında mesleklerini icra ederlerdi. Sabahları eşek yüklü kömürler caddelerden geçerdi. Yine yakın köylerden eşeğe yükletilmiş çalı, odunlar geçerdi caddelerden.
YAYLI ARABALARLA MERAM; 1950’DE OTOBÜSLE ANKARA…
Otobüsle Ankaraya diğerkomşu illere yolcu taşımak adeti de 1950 den sonra başladı. Bu tarihe kadar Merama da yaylı arabalarla, köşe minderleriyle gelinir, gidilirdi. Ankaraya otobüsler eskiden şimdiki Şahin Oteli’nin önünden (Uluşahin’lere tanrıdan rahmetler dilerim) kalkardı. Konya’da ilk turizm literatürüne uygun oteli onlar, Merhum Hazım ve Halit Baş, Muhittin Güzelkılınçlar yaptırdılar.
Türkistanlı hacılar, ellerinde camlı ufak camekanları naneli, ağızda hemen eriyen renkli şeker satarlardı. İstasyonda patlamış mısır satan Hacıyı çoğunuz tanırsınız. Macun satıcıları da tarihe karıştı. Bilmem postahane civarında mühür kazıyanlar nereye gittiler. Arada bir seyyar fotoğrafçıları görüyoruz. Kaybolan mesleklerin satıcıları hatırlarımızda yaşıyorlar.
FOTO ALTI
Feyzi Halıcı, Bozdağ’ın Tutup Beli’nde, keçiye ve kuraklığa karşı iki yüz yıl yaşam savaşı veren “Yalnız Ağaç”a her yıl, arkadaşları ile birlikte “Madalya” takar...
1997 yılında, “Yalnız Ağaç” Alıç’a madalyası takıldıktan sonra, benimle birlikte gölgesine oturup dinlendi.