Hasan Ukdem
Gereken bahar temizliği
“Her yaşın bir güzelliği var” der bazı insanlar, doğrudur. Ancak her yaşın, her mevsimin güzelliğinin farkına varabilecek ruh olgunluğuna da ermek gerekir. Zira hayat gün gün tükenmekte, güneşin zevale yürüdüğü gibi, ömrün sonuna doğru ilerlemektedir. Peki insan her yaşın, her mevsimin güzelliğini nasıl hissedebilir? Her şeyden önce insan kendisiyle barışık olmalı, yaşadığı çevreyi görebilmeli, anlayabilmeli ve bütün bunları, artısıyla eksisiyle kabul edip sevebilmelidir. Gelen sabahın, doğan güneşin, başlayan günün bir nimet olduğu kadar, aynı zamanda bir sermaye, bir emanet olduğunu da idrak edebilmelidir.
Kıymet bilir olmak, bütün güzelliklerin eşiğidir. Bu kapıdan girenler dünyayı yaşanır hale getirebilirler ancak. Bu hasleti kazanmanın yolu da olgunlaşmaktan geçer. Pişmek, hayatın ateşinde yanmakla mümkündür. “Elmas nasıl yontulmadan kusursuz olmazsa, insan da acı çekmeden olgunlaşmaz” Konfüçyus böyle dile getiriyor bu durumu. Burada acı çekmekten bir kasıt da çalışmak, çabalamak, nimet için gayret göstermektir. İpek böceğinin kanatlarını güçlü kılan şey kozanın içindeki çabasıdır, gayretidir, azmidir. Acı çekmek, insan için kemale açılan kapılardan biridir. Alnı terleyen insanın hem kazancı helal olur hem de huzuru ruhunda duyar.
Çocukluk ve gençliğini her anlamda faydalı yaşayanlar, orta yaşı ve ihtiyarlığı daha rahat ve daha huzurlu yaşarlar. Bu da o yaşların güzelliğini içinde duyabilme avantajı demektir. Gençlik, öğrenme ve çalışma mevsimidir. Hayatı iyi okuyan, iyi anlayan gencin ihtiyarlığı bilgelik makamında yaşamasına, sözünün dinlenir halde kalmasına sebep olur. Aslında dünya da böyle güzelleşir. Bugün, bilginin enflasyonu içinde boğazına kadar batmış insanlık, arif, alim insanların değerini bilecek olgunluğunu kaybetmiş durumdadır. Dedesiz, ninesiz evlerde büyüyen çocuklar büyük bir dezavantajla hayata atılıyorlar. Ağaçlarını yapraklarını, kuşların cinslerini, çiçeklerin adlarını bilmiyorlar. Yeşillik olsun yeter gibi geliyor herkese, oysa hayat o ayrıntılarla güzelleşir, gelişir ve zenginleşir.
Baharda düşen cemreyi, ilk açan çiçeği, ilk dönen göçmen kuşları bilen dedeler, nineler huzur evlerinde, bütün bilgi ve deneyimleriyle çürürken, gençlik elinden bırakmadığı akıllı telefonlarla telef olup gidiyor. Çünkü elinin altında duran bilgiyi nasıl elde edip, nasıl içselleştireceği bir metoda sahip değil. Böyle olunca pişmiyor, olgunlaşmıyor ve bedenler bir gün ihtiyarlasa da çocuk ruhlarıyla kalakalıyorlar. Evet telefonlar, tabletler, bilgisayarlar çok akıllılar ama akıl, bizim akıl değil. Dünya var olduğundan beri karşımızda olan bir zümre bugün o sentetik aklıyla bizim hayatlarımızın mühendisliğini yapıyor ve maddi manevi bütün meyveleri de topluyor.
Bizim bin yılı aşkın var ola gelen medeniyetimizi, köksüz, tutarsız, prematüre hayat tarzlarıyla istila ediyorlar. Biz ise çocuklar gibi hala oyunda oynaştayız ve pişkin pişkin botokslu yüzlerimizle her yaşın bir güzelliği var deyip gülüşüyoruz. Her yaşın güzelliği var da neden genç kalmak için imkansızın kapılarında yoruyoruz kendimizi? Bu mümkün değil, bizler de bizden öncekiler gibi yaşlanacağız ve onun nimetini de külfetini de yaşayacağız. Bundan kaçamayız...
Bir hastalığı iyi edebilmek için önce o hastalığı teşhis etmek, sonra kabul etmek, sonra da gerekli tedaviyi görme eğiliminde olmak gerek. Etrafıma baktığım zaman hastalığıyla övünen, hava atan insanları gördükçe içim sızlıyor. Hayatı dünyaya aitmiş gibi yaşayan, otlar çöpler gibi kuruyup gidecekmiş gibi rüzgâr ne yandan eserse diğer yana yatan insanın varabileceği nokta beni korkutuyor.
Yepyeni bir mevsimin başındayız, bahar bütün güzellikleriyle geldi gelecek. Onun yeşerteceği yaprakları, açacağı çiçekleri, getireceği meyveleri değerini bilerek karşılamak için bir iç temizliği yapmak gerekiyor. Ekranlardaki çiçeği, böceği, kuşu, kelebeği bırakıp, bize gerçek tecrübeyi kazandıracak olan doğaya yürüyelim. Ağaçlarla yeniden tanışalım, kuşlarla samimiyet kuralım, böceklerle selamlaşalım. Ve kendimizden başlayarak yaratılmış güzellikleri yeniden keşfedelim, tanıyalım, sevelim. Yoksa hepimiz plastiğe dönüşeceğiz ve doğada da kaybolamayıp tuhaf bir çirkinlikle tanışacağız.
İnsan, kendini yaratanın gücünü, güzelliğini idrak edip iyi ve doğru okuduğu zaman kişiliğini inşa etmiş, tamamlamış ve kemale ermiş bulur. Yoksa her yaşın bir buhranıyla ömrü bitinceye kadar dünyayı yüklenir, dünyaya yük olur. İnşallah bir gün kendi aklımıza döner, kendi nurumuza bakabiliriz.
Bahar temizliği yapabilmek için bu olgunluğa ermemiz şart.
Sevgiyle kalın.