Salih Sedat Ersöz
Gezi Parkı olaylarının perde arkası
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “üç beş çapulcu” olarak nitelendirdiği, gerçekten de üç beş olmasa da, çapulcu sürüsü oldukları kesin olan gezi parkı eylemcilerinin perde arkasındaki güçlerini bilmek ve ona göre hareket etmek çok önemli bir görevdir.
Öncelikle şunu bilmek gerekir ki, tüm ülke çapında böylesine bir eylemi birdenbire başlatmak öyle kolay bir faaliyet olmasa gerek. Merkezi büyük bir gücün varlığının olmaması ve bu çapulcu sürülerini yönlendirmemesi durumunda, hazırlıksız olarak ve aniden böylesine eylemlerin başlatılması ve yürütülmesi imkânsız denebilecek derecede zordur.
Taksim’e yapılacak olan gezi parkı ve kesilen ağaçlar da, olayların temel sebebi değildir. Bu sadece bir görüntüdür, bir bahaneden ibarettir. Asıl sebep ise yükselen Türkiye’nin önüne taş koymaktır.
Bu olayların arkasında kesinlikle; Türkiye’nin büyümesini, gelişmesini istemeyen ve bölgede şimdilik itibariyle sözü geçen, ileriki yıllarda da bölge lideri olabilecek bir konumda olmasına karşı çıkan dış güçler ile onların ülkemiz içindeki uzantıları mevcuttur.
Bu olaylar bizlere, Ergenekon tipi derin devlet yapılanmasının büyük yara almasına rağmen, henüz yok olmadığını ve böylesine eylemler gerçekleştirebilecek derecede güçlerini muhafaza ettiği gerçeğini göstermektedir.
Daha önceki yıllarda; irtica yaygarası, Cumhuriyet elden gidiyor, Şeriat geliyor korkusu ile ülkemiz insanını etkileyen ve bu korku ile yıllarca yönetimleri avuçlarında tutmayı başaran Ergenekoncular, şimdilerde farklı yollar, farklı metotlar deneyerek, ellerinden kaptırdıkları ülke yönetimini yeniden ele almanın sevdasına kapılmışlardır.
İşte bu gizli ve karanlık sevdayla ülkemizi karıştırarak ve insanımızı birbirine düşman ederek, kamplara bölerek önce mevcut yönetimi devirmeyi, sonra da kendilerine bağlı bir kabuk yönetim oluşturmayı planlamaktadırlar. Bunun için ne gerekiyorsa yapmaktan çekinmeyecekleri görülmektedir.
Bir zamanlar darbeyle yönetimi ele geçirebilmek için bir Camiyi bombalamayı planlayan ve binlerce insanımızın ölmesine yol açacak projeleri hayata geçirmek üzere iken ortaya çıkarılan Ergenekon derin devlet yapılanmasının şimdilerde de, halka zarar vermekten, işyerlerini taşlamaktan, polise kafa tutmaktan ve camileri talan etmekten çekinmeyeceği aşikârdır.
Şu da bir gerçektir ki, bu olaylar, bu gizli yapılanmanın artık son çırpınışları, son ayak sesleridir. Zira ne yaparlarsa yapsınlar her yaptıkları kendi aleyhlerinde olmakta, her defasında milletin sesi daha gür çıkmaktadır.
Daha önceki dönemde siyasi uzantılarını kullanarak Cumhuriyet mitinglerini tertipleyen Ergenekon yapılanması, istediği sonuca ulaşamadığı gibi, tam tersi bir siyasi sonuçla karşı karşıya kalmış ve milletten büyük bir tokat daha yemişti.
Şimdi de yine öyle olacağı kesindir. Son planlarını ve projelerini uygulayan Ergenekoncuların milletimizden yine büyük bir tokat daha yiyeceği ve büyük bir darbe daha alacağı muhakkaktır.
Yeri gelmişken şu konuya da değinmeden geçmek büyük eksiklik olur kanaatindeyim.
Son günlerde ortaya atılan bir söylem dilden dile dolaşmaktadır. Neymiş, Suriye’de dikta yönetimine karşı çıkanlara destek verenler, Türkiye’deki dikta yönetimine karşı yapılan eylemlere destek vermek yerine köstek oluyormuş.
Tek partinin hüküm sürdüğü, demokrasinin d sinin olmadığı, muhalefetin varlığının kabul edilmediği, 3-4 kişinin bir araya gelmesinin bile yasak olduğu, bağımsız olması gereken mahkemelerin diktatör Eset’ten izin almadan karar veremediği ve büyük bir zulmün yıllardır aralıksız sürdürüldüğü Suriye ile demokrasinin her şeyiyle yürürlükte olduğu, her türlü demokratik tepkinin ortaya konabildiği ve yönetimlerin millet iradesiyle seçildiği Türkiye bir tutuluyorsa bu iddialara denecek bir sözümüz olamaz. Sadece yazık, çok yazık der geçeriz.
Ayrıca özgürlük söylemleri için de, özgürlüğün sınırsız olmadığını hatırlatmak isteriz. Başkalarının can ve mal güvenliğini ortadan kaldıracak şekilde eylemlerde bulunmak, işyerlerini taşlamak, masum insanlara saldırmak, ellerinde sigara ve bira şişeleri olduğu halde ayakkabılarıyla camilere girmek hatta bununla da kalmayarak Allah’ın evini talan etmek, işgal etmek, çöplüğe çevirmek özgürlükse ve istenilen sonuç buysa, böyle bir özgürlüğün karşısında olduğumuzu ve milletimizin de böyle bir özgürlük istemediğini buradan haykırmak isteriz.
Bu kargaşa ortamında kutladığımız mübarek Miraç Kandilimiz bizleri de mübarek kılsın İnşallah. Namazlarımız Miracımız olsun. Ülkemizin huzur ve refahı için bu mübarek günlerde Miracımız olan namazlarımızın ardından bol bol dua edelim. Mutlu yarınlar efendim.