Mustafa Yiğit
Git, gendine doktor ol!
Git, gendine doktor ol, gendine mühendis ol!
Son zamanlarda televizyon kanallarında yeni Türk filmleri peşi sıra yayınlanıyor. Ben de vaktim oldukça izliyorum. Çünkü Türk filmlerini özellikle siyah beyaz Yeşilçam filmlerini çok severim.
Ancak son zamanlarda, Fatih Akın, Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Cağan Irmak gibi genç yönetmenlerin çektiği filmler de, geçmişte Yeşilçam filmlerinin yakaladığı başarıları yakalıyor, yabancı filmlerden bile daha çok gişe getiriyorlar. Bize yeniden Yeşilçam tadı veriyorlar.
Gerçi onların elinde Türkan Şoray, Ayhan Işık gibi yıldız, jön oyuncular yok. Ancak onların başarısı da eski Yeşilçam filmlerinden farklı olarak “samimi” olmak ve gördüklerini perdeye yansıtmaktan geçiyor. Öyle uçuk kaçık senaryoları olan filmler değil. Hatta sıradan hayatların anlatıldığı filmler çoğu.
Onlar oyuncu seçimlerinden tutun da, dünyayı algılayış biçimleri, çalışma sitilleriyle seksen öncesi kuşaktan da, seksenli yıllardaki kuşaktan da farklılar. Ve bu fark onları özellikle seksenlerdeki kötü Türk sineması deneyimini yaşayan Türk halkına sevdirmiş durumda.
Yönetmenliğini Sırrı Süreyya Önder ve Muharrem Gülmez'in yaptığı, başrollerinde ise Cezmi Baskın, Özgü Namal, Umut Kurt ve Meral Okay'ın paylaştığı "Beynelmilel" filmi de bu göz dolduran, akılda kalan filmlerden.
“Eve dönüş” filmi ile birlikte son yıllarda yapılan iki önemli 12 Eylül filminden biri “Beynelmilel”
Gerçi 12 Eylül’ü sol soslu bir bakış açısıyla ele aldığı için biraz yavan kalmış her ikisi de.
Aslında sağ soslu 12 Eylül filmi nasıl olur, onu da merak etmiyor değilim. Sağın 12 Eylül’e bakışı nasıldı bunu ancak kitaplardan, muhalif ülkücü kalemlerin yazdıklarından öğrenebildik. Sinemada ise konu açısından çok kısır, başörtüsünü aşamayan sağcı filmler gördük yalnızca.
Oysa ki o dönemde her iki kesimde ciddi manada büyük acılar çektiler. Ülkeyi kurtarmaya kalkarken, kendilerini kurtaramadılar.
Evet, Beynelmilel bazı açılardan abartı taşıyor olsa da vasatın bir hayli üstünde bir güzel, dokunaklı, komik bir film.
Filmin kısa öyküsüne gelirsek, hikâye 1982 yılında Güney’de geçiyor. Askeri yönetim şartlarına uyum sağlamaya çalışan kasaba halkı ve ayakta durmaya çalışan bir müzik grubunun hikâyesi anlatılıyor. Hikâyenin ana karakterleri müzisyen bir baba olan Abuzer (Cezmi Baskın) ile üniversiteye hazırlanan kızı Gülendam (Özgü Namal)’dır. Bu film biraz da askeri darbelerle benim hiç işim olmaz, ne yaparlarsa yapsınlar diyenler için gerçekten ibret verici. Hiç alakanız olmadığı halde çok berbat durumlar içinde bulursunuz kendinizi. Buna ister kader deyin, ister trajedi. Abuzer’in başına gelenlerde böyle.
O dönemde solcuların söylediği hatta milli marş olarak kabul ettiği “komünist enternasyonel”i, kızı Gülendam’dan alıp Abuzer’in bilmeden nasıl “beynelmilel” marşına çevirdiğini, hatta bunu giriş müziği olarak garnizon komutanın önünde çalmaya kalktığını ve ondan sonra başına gelmeyenin kalmadığını ibretle, gülerek, ağlayarak seyrediyorsunuz.
Ama filmin bir sahnesi var ki, o aklınızdan hiç çıkmıyor işte. Aslında her şey bu replikte gizli bence. Abuzer’in evinde müzik grubunda çalışmak için gelen iki pavyon eskisi kadın vardır. Yaşları ilerlemiş, pek çok şey görmüş geçirmişlerdir.
Bu kadınlardan biriyle Gülendam’ın arasında geçen konuşma asıl meseleyi önümüze bütün çıplaklığıyla koyar.
Gülendam’a sorar çok güzel “barak” okuyan kadın, “üniversiteye gidip ne olacan, ne okuyacan?”
Gülendam cevap verir “ Siyasal’a gideceğim, kaymakam olacağım.”
Kadın yıllardır edindiği tecrübeyle biraz da kıza acıyan gözlerle bakarak “Aman kızım, Siyasal’a gidip ne yapacan, git gendine doktor ol, gendine mühendis ol” der.
Evet bu konuşma bittiği an, sözün bittiği yerdir aslında.
Geçtiğimiz hafta 4 Aralık’ta Siyasallılar, Mülkiye’nin kuruluşunun 148. yılını kutladılar.
Ben de buradan bütün Mülkiyeli arkadaşların 148.yılını kutluyorum. Ancak biraz da buruk bir şekilde kutluyorum. Çünkü, “Başka bir aşk istemez, aşkınla çarpan kalbimiz, Ey Vatan gözyaşların dinsin, yetiştik çünkü biz.” diyerek vatanın her yerinde görev yapmaya hazır Mülkiyeliler şimdi soruyorlar artık, özellikle de iş sınavlarının stresine giren, üç beş yıldır sınav takip etmekten bitap düşen genç Siyasallılar gendilerine içten içe soruyorlar; “biz neden gidip, gendimize doktor, gendimize mühendis olmadık da Siyasal okuduk ki….”