Zeki Oğuz
Göçer geleneklerinden çadır dikimi
Geçtiğimiz Salı akşamı, Aydınlar Ocağının iki etkinliği birden vardı. Önce Seyit Küçükbezirci Hafızı Kütüp Hasan Yürük’ün 75 yıllık yaşamını ve ünlü bir kütüphaneci olarak bu şehre yaptığı hizmetleri anlattı. Bu programdan sonra ben de şehrimizin gezmeye/görmeye değer yerlerini kısaca anlattıktan sonra kısa bir saydam gösterisi yaptım. Proğramdan sonra verilen onurluk ise üzerindeki isimlendirme nedeniyle çok güzeldi. Aydınlar Ocağı Başkanı Mustafa Güçlü, her zaman “Seyyah-ı fakir” der bana, cam bir plaka üzerine kazınarak kayda geçmiş oldu bu ifade.
Seyyah-ı fakir olmak her zaman hoşuma gitti. Yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak, eski dostlarla görüşüp hasbıhal etmek kadar güzel bir şey olamaz. Salı gecesi de programdan hemen sonra yollara düştüm. Silifke, Aydıncık taraflarındaki göçer dostlarım beni bekliyorlardı.
Nisan ayı ortaları geldimi yaylaya çıkış özlemi sarar göçerleri. Sadece onları mı, keçi sürülerini bile bu özlem sarar. Yaylıma çıkarken bile sürü kuzeye kuzeye döndürür yolunu. Yayla yoluna düşünce bir daha sürüyü sahile döndürmenin mümkünü yoktur.
Çarşamba günü sabaha karşı Silifke otogarından Ovacığa doğru yola düştüm. Göçerler Erdemli ’den, Bozyazı’ya kadar bu sahillerde kışlarlar, nisan ortasından itibaren yaylaya göçme hazırlıklarını bitirir bitirmez yola düşerler. Bu hazırlıklardan biri de eskiyen kara çadırı yenilemek ve yeni çadırı dikerek kullanıma hazırlamaktır. Bu nedenle birçok obada çadır dikimi yapılıyordu. “Göçeden Sarıkeçililer Türkmenler Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı İbrahim Yagal çadır dikimi olayını fotoğraflamam için çağırmıştı, gitmemek olmazdı.
İbrahim ile Ovacık’ta buluşup çadırı dikilecek olan Şükrü Karadayı’nın Boyalı Yaylasındaki obasına vardık.
Çadır dikimi hayli meşakkatli ve ancak imece ile yapılabilecek bir iş. Bu yüzden dikimi yapacak olanlar erkenden gelmişlerdi obaya. Hal hatır sorduktan sonra hemen işe giriştiler. Çadırı oluşturacak beş parça dokuma düz bir yere serildi. Parçalar iyice gerilip uzun demir çivilerle yere sabitlendi. İki uca sırıklarla destek olunurken iki kişi çadır parçasını yukarı doğru esneterek öteki başa yürümeye başladılar. Bir kişi de yukarı kalkan kısmı düzgün, uzun bir değnekle dövüyordu. Sanki bir çeşit ütülemeydi bu. Beş parçada aynı işlemden geçtikten sonra keçi kılından iplerle dikim başladı. Kolan ve siyintiler dikildikten sonra en son çekecek ve çanaklar dikiliyor. Bütün bunlar göz kararıyla yerlerine yerleştiriliyor.
Kırkımda ümmeciye gelenlerin yemeklerini genellikle iki yaşlı yapıyordu bu sefer yemeği iki genç arkadaş yapmışlardı. Gelenektir dikimden önce bir keçi kesilr, eti ile saç kavurma, etli kemikleriyle yahnı yapılır ve yorulan, acıkan dikimciler yemeklerini yerler, çaylarını içtikten sonra kendi obalarına dağılırlar.
İbrahim Yagal’ın obasına vardığımızda akşam olmak üzereydi. Kendi çadırımı götürmüştüm ama soğuk ve düzgar gözümü korkutmuştu. Bu yüzden İbrahim’in manarında sabahladım. Sabah İbrahim bir hısımını hastaneye götürecek, bende Halil Öksüz’ün obasına, Ada Beleni Kızılgöz Yaylasına çıkacaktım.