Zeki Oğuz
Göçerler yayla yolunda
Onları son olarak Aydıncık, Ovacık ve Bozyazı’daki kışlaklarında görmüştüm. Yardımlaşarak çadır dikiyor, yayla yollarına düşmek için hazırlanıyorlardı. Bu yıl havalar soğuk ve yağışlı geçmişti ama hiç şikâyetçi değillerdi. Bu onların alışkın olduğu bir şeydi. Oğlaklar iyice büyümüş, uzun yürüyüşe dayanacak hale gelmişlerdi.
Beş gezgin, fotoğraf sanatçısı arkadaşım Ercan Duymaz, İrfan Çakır, Şafak Oğuz Çakır, Balıkesir’den aramıza katılan Halide Görgülü Güner ve göçer yörüklerle ilgili bir doktora çalışması yapmak isteyen Yakup Yılmaz, yayla yoluna düşen göçerleri o yollarda görmek için yola çıktık. Hadim Su Çıktığında sabah çaylarımızı yudumlarken İl Tarım Müdürlüğünden görevli arkadaşlar da bize yetiştiler. Onlar bakanlığın bir projesiyle ilgili olarak göçerlerle görüşmeler yapmak istiyorlardı.
Dedemli yolu sapağından dönerek Gevne yolundan dolaştık, Musa Gök, Karaca, veli Gök hep bu yol üzerindeki koyaklarda yayla alırlardı ama hiçbiri gelmemişti daha.
Bolay yaylasına çıktığımızda Ali Atar ile karşılaştık. Ali, gen ç yörüklerden biri, daha yeni gelmiş ve çadırını kurmuş, küçük oğlu çadırın önünde oynuyordu. Birkaç gün burada kalıp asıl yaylaya doğru yoluna devam edecek. Eşi ve büyük oğlu geriden geliyorlardı sürüyle birlikte. Biz Ali ile sohbet ederken sürü de geldi.
Sarıveliler’den dolaşarak Ermenek Çavuş köyüneindik. Burada Cemal Candan’ın oğlu Nedim Candan ile karşılaştık. Çadırın önüne oturarak çaylarımızı yudumlayarak sohbet ettik. Sohbet bitiminde il müdürlüğünden gelen arkadaşlar geri döndüler. Biz oralarda bir yerde kamp kurup yolumuza devam edecektik. Obanın çevresi kamp için uygundu ama yol üzerindeki salkım söğüdün altındaki çeşme kurumuştu. Nedim ile vedalaşıp Görmeli’ye doğru yola düştük.
Görmeli çevredeki güzel köylerden biri. Ermenek Barajının hemen üzerinde, baraj yapımı ile pek etkilenmeyen köylerden biri. Çok sevdiğim, güz aylarında gittiğim, ordaki dostlar ve arkadaşım Bekir Demircanlı ile bağ bozup, pekmez yapımında bulunduğum bir köy. Çayırın önündeki kahvede oturan dostlarla sohbet ettik. Çadırlarımızı Ermenek Barajını gören düz bir alanda kurduk.Yakacağımız akşam ateşi için her taraf kuru dal doluydu.
Sabah erkenden kalkıp Olukpınar köyüne ulaştık. Bu yöreye geldikçe mutlaka görüşmek istediğim insanlardan biri Emine Sezgin olur. Sanki onun güler yüzünü, kocaman yüreğini görmeden geçersem işlerimin yolunda gitmeyeceğini sanırım. Emine bize çay kaynatırken komşu kadınlar taze yayık ayranı ikram ettiler, kahvaltı hazırlamak istediler. Fakat hiç zamanımız yoktu. Nedim Candan, Veli Bacak’ın Bardat yaylasında olduğunu söylemişti. Onu bardat’ta yakalamak için hemen yola çıkacaktık.
Veli Bardat’ı yeni geçmişti, beni görünce sürüyü bırakıp koşup geldi. O deve ile göç eden sayılı yörüklerden biri ama artık göçünü kraktörle götürüyor. Bu, Veli’nin de develere veda edeceği anlamına geliyor. Deveden vazgeçmeyecek iki kişi tanıyorum göçerlerden, biri halen Ermenek’ten Taşkent yaylalarına doğru göçen Veli Gök, ötekiyse yayla yoluna en son düşen Kuş Ali. Veli ile sohbet ederken Kuş Ali’nin de Bardat yaylasında olduğunu öğrendik. Bu güzel bir şanstı bizim için. Veli’ye annesi Kezban ile kız kardeşi Rukiye yardım ediyorlardı. Biz Veli ile ayaküstü sohbet ederken Rukiye bir ağacın gölgesine oturmuş homurdanıyordu, fotoğraflarımızı çekiyor hiç göndermiyorsunuz, bizi televizyona çıkarmıyorsunuz, diye.
Bardat’ın pazarı olduğu için çarşı hayli kalabalıktı. Hem cumayı kılıp hem Pazar görmek için geliyorlardı. Kuş Ali’yi de Pazar yerinde görenler olmuş ama biz onu aramak yerine obaya doğru yola düştük.
Onlar da yeni gelmişler Bardat’a, Hatice abla yemek hazırlıyordu, malın başında duran Fatoş koşup geldi. Fatoş bir süre açık liseye gitmiş sonra tümden bırakmıştı okumayı. Nuray okuyordu Gülnar’da. Akşama doğru o da çıkıp geldi. Büyümüş, modern bir genç kız olmuştu. Gelir gelmez giysilerini değiştirdi. Yörük kıyafetine büründü. Hafta sonu olduğu için gelmişti ve obanın göçüne yardım edecekti iki gün.
Gecenin üçünde yola çıktı keçi sürüsü. Gün ağarırken Kuş Ali develeri yüklüyordu. Ilısu yolunda birkaç gün konaklayacak sonra Hadim Yaylalarına doğru yola düşecekti. Ilısu tepelerine kadar onlarla gittik. Sonra yaylada görüşme dileğiyle ayrıldık.
O bölgeye gitmişken Zeyve Pazarına uğramadan dönülmezdi. Pazar yerinde Mehmet Gök ile karşılaştık. Daha doğrusu, hoşgeldiniz, diye o bizim yanımıza geldi ve tanıştık. Polis emeklisiymiş, küçük bir aile restoranı işletiyormuş. Bize Pazar yerini gezdirdi, suyun kaynağına kadar çıktık birlikte. Adım attığımız her yer cennetten bir parçaydı sanki.
Arkadaşımız Mehmet Gök’ün ikramı çaylarımızı yudumladıktan sonra yeniden düştük dönüş yoluna.