Zeki Oğuz
Göçerlikte kadın olmak
Modern bir dünyada yaşıyoruz. Modernizeyi yaşamımızın her anında hissediyor dahası kullanıyoruz. Gelişme öylesine baş döndürücü ki bu gün kullandığımız bir nesne çok geçmeden tarih olabiliyor. Geçtiğimiz yıllarda kullandığımız binlerce kelimeyi unuttuk çünkü ekonomik ve sosyal hayat bunu gerektirdi. Örneğin bir yaba, pulluk, dirgen kelimelerini bu gün kaç gencimize anlatabiliriz. Anlatamayız, yaşamımızdan çıktı bu nesneler.
Buna karşılık içimizden küçük bir kesim var ki hala bin yıl öncesini yaşıyorlar. Pek az değişikliklerle geçmiş geleneklerini, kültürlerini koruyorlar. Kendi içlerinde dar bir sosyal hayat var. Üretimleri bin yıl öncesinin göreneklerine göre devam ediyor.
Bunlar halen göçer yaşamını sürdüren sarıkeçili yörükleridir.
Kış aylarını Erdemli’den Bozyazı’ya kadar sahillerde geçiren sarıkeçililer yaz aylarında Bolkar Dağlarından Seydişehir Yaylalarına kadar geniş bir araziye yaylaya çıkarlar. Temel geçim kaynakları küçükbaş hayvancılık olup ağırlıklı olarak kıl keçi beslerler.
Kadın erkek eşitliğini, dahası kadına saygıyı bu göçerlerde gördüm ben. Halen kara kıl çadırlarda yaşayan bu ailelerde obanın temel direği kadındır. Özellikle yaşlı kadınlara büyük saygı gösterirler. Yaşlı kadınlar birer halk bilgesidir.
Göçerlerde, ayağının üzerinde durabilen herkese yapacak bir iş var. Sanırım çok çocuk istemelerinin bir nedeni de bu.
Büyükler sürüleri otlatmaya giderken kuzu ve oğlak sürülerini otlatma işi de çocuklara kalıyor. Küçücük kız çocukları bile bu işi yapabiliyor. Ayrıca çadırın çevresinde kekik toplamak, pınar ya da çeşmeden su doldurup gelmek de çocukların işi.
Obada erkek ve kadın eşit konumdadır. Kaç-göç yok. Kadınlar renkli giysileri seviyorlar. Plastik, renkli ayakkabı giyiyorlar. Düğün ve şenlik gibi özel günlerde bu renkli giyim daha da belirginleşiyor.
Göçerlerde yemek çeşitleri fazla değil. Obaya yakın yerleşim yerlerinde pazar kuruluyorsa mevsimine göre çeşit artıyor. Temel yiyecekleri yufka ve değişik süt ürünleri oluyor.
Obadaki yaşlı kadınlar gerçek birer halk bilgesi durumundalar. Yaşadıkları ortam bunu gerektiriyor. Bir kadın yerine göre obanın yöneticisi, doktoru, veterineri durumundadır. Çocuk hastalansa ilk tedavisini o yapar. Koyuna, keçiye iğne vurulacaksa o vurur. Malın kırığını sarar, yarasına merhem olur.
Obada yükün büyüğü kadının sırtında. Çadırın temizliği, bakımı, yemek yapma, sağmalların sağımı, sürüyü otlatma, hastalıklı hayvanların bakımı vb.
Bütün bu işlerin dışında boş bir zaman bulunca, çadırın yanına kurduğu ıstarda kilim, çul, ala çuval dokuyarak obanın ekonomisine katkıda bulunmaya çalışır. Geçmiş yıllarda kara çadırlarını da kendileri dokuyorlarmış ama günümüzde çadır dokuyan pek kalmamış. Bunun yerine hazır almak daha kolaylarına geliyor ama bundan pek memnun değiller. Hazır çadırlar keçi kılından dokunmadığı için yağmuru geçiriyormuş. Kara kıl çadır yazın sıcağında serin olduğu halde bu tip çadırlar çok sıcak oluyormuş.
Göçer yörük kadınları iyi birer üretici olmanın bilincindeler. Bütün geçimleri keçi sürüleri olduğu için, keçilerde doğum olayı başlayınca yeni doğan yavruların bakımına, beslenmelerine büyük bir özen gösterirler. Kimi obalar oğlaklar sağlıklı büyüsün, diye keçileri hiç sağmazlar.
Obada çocuk her şeydir. Çocuk yürüyünceye kadar anasının sırtında ya da belinden bir kolanla çadır direğine bağlanmış olarak büyür. Çocuk biraz hareketlenmeye başlayınca anne diğer işlerini yaparken çocuk çadırdan çıkıp gitmesin, diye bağlanır. Toplumumuzda bazı kesimler özellikle erkek çocuk isterken yörükler böyle bir ayrım yapmaz. Kız/oğlan aynı değerdedir.
Göçerlik binlerce yıllık bir kültür, bizim özümüz ama daha ne kadar sürer bilinmez. Gelinen noktada her şey göçerliğin aleyhinde yaşlı, bilge bir yörük anasının dediği gibi göçerlik de yaylasını aldı ama özgürlüğüne düşkün göçerler iskan olduklarında ne kadar mutlu olurlar onu bilemem.