Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Gönül Seferberliği
Müslüman demek, sorumlu insan demektir.
Müslüman, Ebu Hanife’nin ifadesiyle, yaşadığı gezegende olup-bitenlerin arka planını iyi okuyan ve ona göre hareket stratejileri geliştiren kimsedir. Sadece yaşadığı coğrafyalardan değil, bütün bir yeryüzü coğrafyalarına karşı insani-ahlaki sorumlulukları olan kişidir, Müslüman. Onun için birbirimizle ilgili sû-i zanlar değil, hüsn-ü zanlar üretme zamanıdır, bugün.
“Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşır”, diyor Hz. Mevlana.
İlahi öğretiye göre, dillerin farklılığı, Allah’ın varlığının bir delilidir. Dil, bir müşterek iletişim vasıtası. Asıl bizim kültürümüzde dil, gönül, anlamına gelir.
“El yaresi çıkar ama dil yaresi çıkmaz” sözündeki dil yaresi, gönlün kırgınlığı demektir.
“Ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana” mısraındaki ehl-i dil, gönül ehli manasınadır.
Bugün bu dili konuşmaya, bu dili büyültmeye, bu dili geliştirmeye ihtiyacımız vardır, bütün bir toplum kesimleri olarak.
Çoktandır ağyar, gönül dilimizin susmasını umuyor. Çünkü bu milletin mayasında “gönülden gönüle yol gider” özdeyişinin ifade ettiği, gönül köprüleri kuruludur. Bir milletin yüreklerinde bu köprü kurulmazsa, uçurumlar çoğalır.
Çoktandır ağyar, bu köprülerimizi dinamitliyor. Gelin bu köprüleri yeniden kuralım, yürek iklimlerimizde. Eğer bu yol açılmazsa, eğer bu gönül köprüleri kurulmazsa, eğer bu gönül köprüleri tamir edilmezse; ortalık göz gözü görmeyen bir kar fırtınasına, bir kum fırtınası dönüşür. O zaman bu millet yolunu kaybeder. Yoluna kaybedenlere çalınan ıslıkların gürültüsü birbirine karışır. Yolunu kaybedenleri, kurtlar kapar.
Çoktandır ağyar, yolumuzu kaybetmemizi istiyor. Gelin önceliği, doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle güneyiyle gönül yollarını yeniden açmaya verelim.
Gönül köprülerini kim kuracak?
Ey sivil toplum kuruluşları, ey kanaat önderleri, ey âlimler, ey hocalar. Kader, bu köprüyü yeniden kurma görevini sizin omuzlarınıza yükledi. Bugün sorumluluk günü. Bir gönül seferberliği başlatma günü.
“Hepimiz Âdem’in çocuklarıyız. Âdem topraktan yaratılmıştır. Arabın aceme, acemin araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük, Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşımaktadır” diyen Aziz Nebi’nin kutlu sesine kulak verelim. O sese koşalım, o sese tutunalım, o sesi tüm gönül iklimlerimize taşıyalım.
Bu toprakların ruh köküne yabancılaşmış insanımızın bile bizimle buluştuğu ortak paydalarımız vardır. Önemli olan bu paydalarda buluşmak ve ileri süreçler kaydetmektir.
Bunun için; ayırıcı ve parçalayıcı, hatta yürek yaralayıcı bir dil değil, birleştirici ve muştulayıcı yeni bir dil ve yeni bir söylem geliştirmeye ihtiyacımız vardır. Böyle bir dil vaaz kürsüsünde, böyle bir dil televizyon ekranında, böyle bir dil gazete köşesinde, böyle bir dil eğitim kurumlarında, böyle bir dil hukukta, böyle bir dil kamuoyunda, böyle bir dil sendikalarda, böyle bir dil sokakta, kısaca böyle bir dil hayatın tüm alanlarında dillendirilmelidir.
Bugün, bugünler, toparlanmamız adına, bizim için bir milat olsun.
Düne ait ne kadar söz varsa, ne kadar tartışma varsa, ne kadar bürudet varsa, ne kadar düşmanlık varsa, dünle birlikte gitsin, artık. Şimdi, yeni şeyler söyleyelim; sevgiyi büyültecek, barışı ve kardeşliği yüreklendirecek, yeni şeyler.
Birbirimizde hata, kusur aramak yerine, birbirimizin güzelliklerini gündeme getirelim. Farklı cemaat, grup, klik vb. gibi adacıklar arasında kardeşlik köprüleri kuralım. Adalar arası irtibatı koparmayalım. Hepimizin kaderi birdir. Şucu-bucu diye dışladığımız, bir çırpıda silip attığımız insanımızla yeniden barışalım.
Farklılıklarımız, zenginliğimizdir. Farklılıkları gündeme taşımayıp, müşterek birliktelikleri sürekli gündemde tutmak şiarımız olmalıdır.
İhtilaf noktalarımızı değil, ittifak noktalarımızı öne çıkarma günüdür, bugün.
Mü’min kardeşlerimiz için yeni bir sayfa açalım.
Çağımızın mücadeleci bir İslam âliminin deyimiyle; “biz muhabbet fedaileriyiz, husumete vaktimiz yoktur” düsturu, hayatımızda anlam bulsun, yeniden.