Memleketi Kurtaran Adam
Görmeye göz gerek
“Tüfeğin vurmayanı olmaz, görmeye göz gerek …”
Hani bir laf vardır, “tüfeğin vurmayanı olmaz görmeye göz gerek” diye başlar, biz de kendimize göre eski de olsak tüfek tarafımız vardır. Delifişek Hacı Ahmet kadar değilsek de bilenler bilir…
Nörüyüm gari yazmaya başladık, haftada bir de olsa şöyle bi coşacağız. Sayın üstadım Ali Osman Koçkuzu Hocam’ın da müsadeleriyle eskileri yenileri bir birine katacağız. Sözünde durmayanlara, kendi geleceği için ahalinin canına okuyanlara, düşene vah vah derken ardından bir de ben vurayım diyenlere, ağzından Allah kelamını düşürmeyip, her daim Allah’ı unutanlara ve dahi bütün hokkabazlık yapanlara destur çekerek bu yeni dönemde verip veriştireceğim, bilesiniz.
Reislik seçimi yapılalı neğaccak oldu? Ellalem beş senenin yarısı geçti gitti. Bu gaccak zamanda onların yapıp ettiklerini de yapacaz diyip yapmadıklarını da yazacağız. Vekillerimizin çalışanlarına şapka çıkartıp yan gelip yatanlarına çatacağız. Valisi, kaymakamı, genel müdürü, bilumum devlet böyüğüne de hem yol göstereceğiz hem de hatalarını önce uyarıp sonra yüzlerine vuracağız.
Daha ne yapalım, vazifemiz gururlananlara, senden böyyük Allah var demek. Zaten bunu dediğimizde hedefi vurmuş olacağız. Hadi bakalım bu yeni usulümüzle kısa ve öz olarak hemen her koltuk saabının evvela yaptığı şu gara makam arabalarına değinelim. Bilmem gaç liraya alınan bu goca arabalara doyamadan goyup gideceğinizi bile bile niye milletin parasını harcarsınız bilmem. Hem bu gara arabalar, yazın serin, kışın ıccacık geniş makam odaları ve sağınızda solunuzda takım elbiseli çocuklar sizi kandırmasın. Bırakıp gidesiniz gelmez ama gideceksiniz. Öyleyse araba değiştirme işine bi son verip işinize bakın…
Valinin Maaşı
Bir ara, Hz. Ömer, Saîd’i kendisine yardımcı olmaya çağırarak dedi ki:
- Saîd! Biz seni Humus’a vali tayin etmek istiyoruz». Saîd:
- Ömer! Allah rızası için, bunu benim başıma belâ etmemeni istiyorum, dedi. Hz. Ömer’in canı sıkıldı ve:
- Yazıklar olsun size! Bu işi (hilâfeti) benim boynuma geçiriyorsunuz, sonra da beni yalnız bırakıyorsunuz. Vallahi seni bırakmam, dedi. Ve onu Humus’a vali olarak tayin etti. Hz. Ömer:
- Sana biraz aylık bağlayayım mı?, dedi. Saîd:
- Ben onu ne yapacağım! Bana gelenler zaten ihtiyacımdan fazladır, deyip Humus’a gitti.
Bir müddet sonra, Emîr-ül Mü’minîn’e, Humus halkından güvendiği bazı kişiler geldi. Hz. Ömer onlara:
- Bana fakirlerinizin isimlerini yazın da ihtiyâçlarını karşılayayım, dedi. Bir mektup gönderdiler. İçinde: Falanca, falanca ve Saîd İbni Amir, yazılıydı. Ömer:
- Saîd İbni Amir kimdir?, dedi. Onlar:
- Valimizdir,» dediler. Hz. Ömer:
- Valiniz fakir mi?, dedi. Onlar:
- Evet, vallahi o, uzun günlerini evinde hiç ateş yakmadan geçirir. Hz. Ömer, gözyaşları sakalını ıslatıncaya kadar ağladı. Sonra, ona bin dinar göndermeye karar verdi. Dinarları bir torbaya koydu ve onlara şöyle dedi:
- Ona, benden selâm söyleyiniz. Emir-ül Mü’minin senin iİhtiyaçların için şu parayı gönderdi, deyiniz.
Saîd’e para torbasını getirdiler. Torbanın içine baktı. Bir de ne görsün dinarlar! Paraları kendisinden uzaklaştırmaya ve:
- İnnâ lillâhî ve innâ ileyhi râcı’ûn (Biz Allah’a aidiz ve elbette ona döneceğiz, demeye başladı. Sanki başına bir felâket gelmiş veya önemli bir mes’eleyle karşılaşmıştı. Çünkü bu âyet, başa gelen bir musibet anında söylenir. Karısı merakla koşup geldi:
- Ne oluyor sana, Saîd! Yoksa Emîr-ül-Mü’minin mi öldü?
- Tam tersi, ondan daha büyüğü!
- Müslümanların başına bir iş mi geldi?
- Yoo, ondan daha büyüğü.
- Neymiş ondan büyüğü?
- Dünya, âhretimi bozmak için, benim evime girdi. Fitne evime yerleşti.
- Öyleyse ondan kurtulmaya bak. — Dinarlardan haberi yoktu —
- Bana bu konuda yardım eder misin?
- Evet.
Saîd dinarları alıp torbalara koydu ve Müslümanların fakirlerine dağıttı.