yazar-104
Gözlerimde Uçuşan Şehir
Özlemlerimi korkutan düşlerinden kurtulmak için, gecenin tekinsiz kollarına uykumu atıyorum. Uyanmak istiyorum hatıralarımda benzersiz tatlar bırakan ve üzerinde eski olma etiketini taşıyan sokaklara. Ağır adımlarla diğer mahalleden gelen ve elinde taşıdığı camekânın içindeki elma şekerlerini, horoz figürlü düdüklü şekerleri satan sakallı amcanın “şekerciiiii” ünlemesiyle bugünlerin keşmekeşinden uzaklaşmak istiyorum.
Nasıl bu kadar oburlaştın sen dünlerimin şehri? Giderek daha bir şişiyor, daha bir genişliyorsun. Saçlarını yeşile boyamış olan ağaçları koparıp, yerine apartmanlar dikmeyi kaygısızca içine sindirebiliyorsun. Kaldırımlarına takılmadan sokaklarında koşmam gerekiyor benim, uçurtmamda tellere takılmamalı, her ne kadar uçurmayı çok beceremesem de. Yoksa insan kalabilmek için terk mi etmeliyim seni? Baksana betonlaşmış bedenine kuşlar bile uğramıyor artık. Fütursuz ayaklarınla ezdiğin papatya, gelincik ve zambakların aşığı arılar senden nefret ediyorlar.
Bozulmuş yüzünü hangi mimarın makyajı düzeltebilir ve hangi kimyasal boya ruhuna çiçeklerin dinginliğini verebilir? Bütün gücümle zorlasam da hafızamı, olmuyor, seni tanıyamıyorum şehir. Sen ise beni tanımamazlıktan geliyorsun. Unuttun mu? Çimen kokularında kaybolduğumuz sakin düzlüklerinde, yağız atlar çılgınca dörtnala kalkardı. Rüzgârda uçuşan uzun yeleleri, berrak denizlerin köpüklü dalgalarını yanında taşırlardı.
Fakat şimdi sen arabaların, fabrikaların ve yangınların dumanıyla beni boğuyorsun. Sakinliğine tutkunluğumu, türettiğin hicapsız yaşamın gürültüleriyle bozuyorsun. Oysa iyi bilirsin, yanında nefes almaktan hiç korkmazdım ve hiç utanmazdım adımın seninle birlikte anılmasından.
Yağmurun sarı yazmalı, çekingen bakışlı kızlara hasretiyle vurgunduk birbirimize hatırlasana. Aşkı, buhur kokulu kelimelerinin arasından çıkarınca, içinden kaynayan şifalı sular ortadan kayboldu. Tarihleri değiştiren yanık yüzlü akıncılar topraklarına selam vermez oldu. Ver elini ayyaş şehir, çekip çıkarayım seni düştüğün sarhoşluktan.
Ver elini ya gidelim buradan, ya da çek al beni karanlığına, daha fazla isyankâr olmadan.