GRAFİKLİ ANALİZ - Musul, Türkiye’nin ilgisini mecbur kılıyor

GRAFİKLİ ANALİZ - Musul, Türkiye’nin ilgisini mecbur kılıyor

Irak devletinin zayıflığı, Musul’u Türkiye’nin iki can düşmanı DEAŞ ve PKK için barınma alanı yaptı - DEAŞ Musul’dan çıkarılsa bile Suriye’de bekleyecek. Musul’a dönerse Irak ordusunun yine kaçmayacağının garantisi yok - Musul’da DEAŞ’la yapılacak mesk

ANKARA (AA) – Irak’ın Musul kentinin terörden tamamen arındırılması ve korunabilmesi, muhtemel büyük göç dalgası, yeni mezhep çatışmalarına karşı tedbir alınması, soydaşlık ilişkileri ve tarihi bağlar, Türkiye’yi bölgedeki gelişmelere müdahil olmaya mecbur bırakıyor.

Irak’ın kuzeyindeki Musul kentini terör örgütü DEAŞ’tan kurtarma operasyonu devam ederken Türkiye’nin bölgeye duyarlılığı hızla yükseliyor.

Türkiye’den Cumhurbaşkanı ve hükümet düzeyinde yapılan açıklamalarda, ABD ve Haydar el-İbadi yönetiminin operasyon planlamaları, hedefleri ve bunların sonuçları konusundaki uyarılar artıyor.

Tamamına yakını Şii mezhebine dayanan Irak ordusu, onun uzantısı Şii milisler, Irak Kürt Yönetimi Bölgesel Güçleri, ABD özel birlikleri ve hava kuvvetleri ile kısmen de yerel gönüllülerden oluşan Ninova Muhafızlarının yürüttüğü Musul operasyonu, Ankara-Bağdat ilişkilerinde gerilimi tırmandırıyor.

İbadi hükümetinin restleri ve ABD yönetiminin Türkiye’yi süreçten olabildiğince dışlama gayretlerine rağmen, 6 temel neden Ankara’yı Musul’daki gelişmelere müdahil olmaya zorluyor.

1- Musul, PKK ve DEAŞ yuvası oldu

ABD’nin 2003’te işgalle etnik ve mezhepsel temelde yapılandırdığı Irak devleti, toprak hakimiyetini sağlayamıyor. Irak yönetimi, kuzeyde ne PKK’nın merkez üssü Kandil Dağı’na ne de örgütün Musul’daki yeni üssü Sincar’a erieşebiliyor.

Sınırlarını denetleyemeyen Irak devleti, DEAŞ’ın Suriye’den gelip 1 günde Musul’u ele geçirmesini sadece izledi. Türkiye’nin uzun yıllardır kendi toprakları dışına çıkarak mücadele etmek zorunda kaldığı iki terör örgütü de Irak’ın Musul kentini mesken tutmuş durumda. Ankara, topraklarının güvenliği için bölgeye terör ihraç eden Musul’daki iki can düşmanına ket vurmak zorunda.

2- Irak ordusu Musul’u yine sahipsiz bırakabilir

Terör örgütü DEAŞ, iki yıl önce Suriye’den birkaç yüz militanla Musul’a geçerek 3-4 saat içinde önce kent merkezi, ardından çevresini ele geçirdi. 60-70 bin Irak askeri ardına bakmadan kaçtı. Örgüt kendine bırakılan ve yıllarca yetecek cephane, gelişmiş silah ve zırhlı araçla hem Irak hem Suriye’de gücünü katladı.
Musul, ABD destekli Irak güçlerince ele geçirilse dahi benzer bir skandalın yeniden yaşanmayacağının hiçbir garantisi bulunmuyor.
Üstelik mevcut operasyon planı, Musul’daki militanların imhasını değil, 3 taraftan kuşatılan militanların batıdaki kaçış koridorundan Suriye’ye güvenle dönmelerini teşvik ediyor. Örgütün toparlanıp Musul’a geri dönmesi durumunda ise Irak ordusunun yine savaşmadan kaçmasından endişe ediliyor.

3- Yüzbinlerce sivil için en güvenli yer Türkiye

Musul’u DEAŞ’tan almanın en büyük güçlüğü, meskun mahal savaşı gerektirmesi.
Yaklaşık 2 milyon kişinin bulunduğu tahmin edilen alanda, örgüt kentten çıkışlara izin vermiyor, sivilleri canlı kalkan olarak tutuyor. Ancak çatışmalar kent çevresinden merkeze sokuldukça örgütün kontrolü zayıflayacak. Siviller canlarını kurtarmak için kaçışa başlayacak.
Göç dalgasının yöneleceği ilk adres Kürt yönetimi. Fakat Kürt yönetimi mevut mülteci yükünden ötürü yeni dalgaya kapılarını kapatacak. Irak ordusu ve Şii milislerden kaçacak yüzbinlerce sivil, Türkiye’ye geçmeye çalışacak.

4- Yeni mezhep çatışması tüm İslam dünyasını etkiler

ABD’nin 2003’te Irak’ı işgali, Sünni Arapları yönetim dışına itmesi ve iktidarı Şii grupların tekeline bırakması mezhep savaşına zemin hazırladı. Ülkede yüzbinlerce kişi hayatını kaybetti.
En büyük ilçe durumundaki Telafer, 2005-2006’da El Kaide örgütü ile fanatik Şii milisler arasında kanlı bir savaşa sahne oldu. Yüzbinlerce Türkmen’in arasına mezhepsel ayrılık ve kan davası girdi.
ABD’nin son Musul operasyonunda Telafer’i Şii milislere vaat etmesi, Sünnilere yönelik intikam savaşı ve baskıların ön habercisi olarak görülüyor.
Diğer taraftan, eski Baas yönetiminin güvenlik elitlerinin etkin olduğu Musul, silahlı direniş ve örgütlenme kapasitelerinin yüksek olduğu bir bölge. Şii güçlerin Musul’daki baskıları, DEAŞ tarzı terör örgütleri ile yeni direniş gruplarının doğmasına sebep olabilir. Böylesi bir durum Irak kadar Suriye ve Türkiye’nin güvenliğini de tehdit etmekte.
Öte yandan, Irak’ta 2003’ten sonra başlayan mezhep savaşları, İslam dünyasını içten kemiren bir düşman haline gelmişti. Mezhepsel tansiyon, halen ülkeler arası ilişkilere geniş etki yapan bir çatışma ve gerilim alanı. Musul’da başlaması muhtemel dalga, tüm ülkelerin hassasiyetlerini tahrik edebilecek.

5- Soydaş yurdu paramparça

Türkiye, ABD işgaliyle hayatları alt üst olan 400 bin Musullu Türkmen soydaşının güvenliğini de hesaba katıyor. Yaklaşık yarı yarıya Sünni ve Şii mezheplerine mensup Musullu soydaşların üst kimliği 2000’lerin ortasına kadar “Türkmenlik” idi.
Ancak 2003’ten sonra Irak’ta iktidar tekeli kuran Şii gruplar Musul’a bilhassa Telafer’e, binlerce milis ve fanatik din adamlarıyla nüfuz ettiler. El Kaide terör örgütünün de Musul’a yerleşmesiyle Türkmenler kendilerini mezhep savaşının içinde buldu. Çatışmalarda saf tutmaya zorlandılar.
Günün sonunda Telafer ve diğer Türkmen yerleşimleri maddi ve manevi açıdan tahrip oldu.
Türkiye, Musul’daki yüzbinlerce soydaşının birliği ve yaralarını sarması için, Türkmen topraklarına silahlı fanatik mezhepsel ya da etnik grupların hakim olmasına karşı çıkıyor.

6- “Masa”da koparıldı, sözler yerine gelmedi

Osmanlı Devleti’nin son döneminde, bugünün Irak toprakları olarak bilinen coğrafya Musul, Bağdat ve Basra vilayetlerinden ibaretti. Musul vilayeti bugün Irak’ın kuzeyine karşılık gelen Musul kenti, Duhok, Erbil, Süleymaniye ve Kerkük’ü içine alıyordu.
Osmanlı Devleti ile Birinci Dünya Savaşı bitiminde 1918’de Mondros Ateşkesi’ni imzalayan İngiltere’nin ordusu, Musul ve Erbil’den 50’şer kilometre uzaklıktaki bir hattaydı. Ancak ateşkesi ihlal eden İngiltere ilerleyerek bölgeyi işgal etti.

Musul’un Anadolu’dan fiziken koparılışı, Türk hükümetinin Lozan Anlaşması’nda, bölgeyle ilgili ihtilafta son kararı İngiltere’nin etkisindeki Milletler Cemiyeti’nin (MC) vermesini kabulüyle kesinleşti. Nitekim müzakerelerden sonuç çıkmayınca Milletler Cemiyeti son sözü Türkiye aleyhinde söyledi.

Dönemin Türk hükümeti, 1926’da İngiltere ile anlaşma imzaladı. Anlaşmaya göre, Türkiye’ye Musul petrollerindeki hakkı karşılığında 5 milyon 500 bin İngiliz sterlini ödenmesi karara bağlandı. Ancak bunun 3 milyon 500 kısmı ödendi. Anlaşma tam olarak yerine gelmedi.

İngiltere’nin Lozan’da aldığı tavizlerle kopuşu hazırlanan tarihi Musul’un kent merkezinin Türkiye sınırına uzaklığı yalnızca 104 kilometre.

Telafer başta olmak üzere bölge nüfusunun Türkiye ile geniş bir kültürel ortak paydası bulunuyor.

AA

Kaynak:Haber Kaynağı