Fahri Kubilay
Güle güle dayıcığım…
Yıl 1973… ülke seçim atmosferinde… Sekiz yaşındayım… Erdoğan köyü… Bir gurup yabancının peşinden koşturuyoruz diğer arkadaşlarımla…
Köyün hemen girişindeydi… Güven Partili olduğunu söyleyen bir gurup partili ellerindeki parti bayraklarını asmasını istedikleri liselinin mukavemeti ile karşılaşmışlardı…Bizlerden 8-9 yaş büyük liseli dayımdı…“Ben sizin bayraklarınızı asmam çünkü Milliyetçi Hareket Partisini destekliyorum…” diyerek konvoyun başını çekenlerle girdiği fikir tartışması hala hafızamda…
‘O’ köyün gençleri üzerinde etkiliydi… Getirdiği fikir dergileri ve gazetelerden, sohbetlerinden öğrendiğimiz şeyler o zamana kadar köyün diğer büyüklerinden duymadığımız şeylerdi… Sevilirdi… Sayılırdı… Akrabaydık… Küçük kardeşleri arkadaş olduğumuz için beraber oynar, birbirimize destek olur, fikirlerine destek olur, sahip çıkmaya çalışırdık…
1993 yılına kadar böyle devam etti… Liseyi bitirip üniversite sınavlarına hazırlanırken görüş ayrılıklarımız başlamıştı… Yeni kitaplar okuyor yeni fikirler öğreniyorduk… Bu değişim fikir ayrılıklarını gittikçe derinleştirmişti… Bu anlamda koptuk diyebilirim ancak bu farklılık akrabalık ilişkilerimizin hiçbir zaman önüne geçmemişti Elhamdülillah…
Zaman geçti biz büyüdük, aile reisi olduk o ülkü ocakları başkanı parti ilçe başkanı, il genel meclisi üyesi oldu ayrı kulvarlarda koşsak da irtibatı hiç koparmamaya çalıştık…Bu arada nice insanlar tanıdım… Siyasiler parti başkanları, milletvekilleri daha niceleri… Başkaca kulvarlar da ve kendi kulvarımdaki çoğu siyasetçi insanı tanıdıkça ona daha çok saygı duymaya başlamıştım…Türkiye’de; güya siyaset yapan her gruptan insanları tanıdıkça kimin ne söylediğini ne yaptığını ne yapmaya çalıştığını gördükçe onu daha çok sevmeye başladım... Son yıllar da hele siyasete bulaşıp ta siyaset arenasında kimin ne yaptığını çok iyi gözlemleme fırsatım oldu…
Ucuz siyasi hesaplar için insanların nasıl bayağılaştığını eylemi ile söylemi arasında nasıl fark olduğunu hep esefle izledim ve siyasetten iğrendim…
Ama bir tek kişi vardı onun durduğu yer ne kadar farklı olsa siyasette eylemi söylemi arasında fark olmayan siyasete bulaşıp da düşüncelerini siyasete kurban vermeyen özü ile sözü bir olan adam gibi adam dayım Yılmaz Ünal’ı…
‘O’nu bu ülke, bu yöre için bir fikir adamı önemli bir değer gördüm ve hep saygı duydum… Dürüsttü, omurgalıydı, dava adamıydı, örnek insandı… Dayımdı…
Maile ve yakinen tanıdığım için çok iyi biliyorum; siyasette geldiği noktada politikanın o bayağı ve yanlış diyebileceğimiz işlerine hiç pirim vermedi dik duruşundan ve görüşlerinden asla taviz vermeden ülkesi için memleketi için yaşadığı Seydişehir için doğduğu Bozkır yöresi için hep güzel şeyler yaptı yapmanın gayreti içinde oldu. Yirmi yıl gibi uzun süre ile genel meclisi üyeliği yaparken neler yaptığı ben çok iyi biliyorum bilenlerde bilir.. Uzun süre aynı şehirde yaşadık ayrı kulvarlarda siyaset yaptık ama birbirimize bir abi kardeş gibi davrandık. Biz aile olarak köy olarak yöre olarak Seydişehir olarak ülke olarak büyük bir değeri kaybettik..Keşke böyle bir yazıyı kaleme almak zorunda kalmasaydım ama sen benim için bir değerdin Rab’imizin emri karşı karşında bir kul olarak ona itiraz hakkımızın olmadığı inancındayım…‘İnna lillahi ve inne ileyhi raciun..’ emri gereği ‘O’ Rabb’imin emri gereği rahmeti rahmana uçtu…
Rabbim seni cenneti ile cem eylesin sevgili dayıcığım… Sen dürüstlüğünle davana sadakatinle üretkenliğinle abiliğinle bizim için çok önemli bir değerdin...