Seyit Küçükbezirci
Güle güle Gazeteci; güle güle Şair
Memleket Gazetesi’nin yemek salonu… Uzun bir masanın etrafında toplanmış, yakın dostları…” Mehmet Ali Köseoğlu’nu uğurlama yemeği” yirmi kişi kadar varız…
Yanımda Adem Alemdar, karşımda Mehmet Ali Köseoğlu.. Köseoğlu ile gözlerimizle konuşuyoruz; yer yer bir hüzün bulutu salınarak geçiyor içlerinden.. Gözlerin sesini aşacak ses, kelime olmadığını söylerler.
Mehmet Ali Köseoğlu’nu, Memleket Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği’nden, Basın İlan Kurumu Muğla İl Müdürlüğü’ne ‘müdür’ olarak uğurluyoruz. “Ayrılık”ın büyüğü küçüğü olmaz; “ayrılık” ayrılıktır. Bizim içimizde, özellikle benim, sadece ‘hüzün’ yok; ‘sevinç’ de var. Mehmet Ali’ye yeni ufuklar açılıyor..
“MÜREKKEBE MÜPTELA OLUŞ”
Mehmet Ali Köseoğlu’na, dudaklarımda uçarı bir gülümseme ile bakıyorum. Onun yüzünde, “otuz iki kısım tekmili birden” filmler gibi kendi elli yedi yılımı görüyorum. Seyit Küçükbezirci’nin “mürekkebe müptela” elli yedi yılı..
Köseoğlu’da “mürekkebe müptelalardan biri… Kırk yıllık yaşamının yarısında “düçar olmuş” bu müptelalığa…
Ömrünü elle tek tek dizilen harflere, onlardan bulaşan mürekkep boyasına, dizgi makinelerine, baskı makinelerine, kağıda sel sebil harcayıvermiş eski gazeteciler, matbaa işçileri “-Eline mürekkep bulaşan; kağıt kokusundan başka kokuya koku demeyenler.. Sevgiyle bakar, kıs kıs dudak ucuyla güler; “-Senin de eline mürekkep bulaştı.. Sen de iflah olmazsın” derlerdi; bizim gibi civciv yazarlara.
Ben bütün gazetecileri severim, eline matbaaların izbelerinde mürekkep bulaşan yazarları severim; onlar benim “hısımlarım”; onlar benim “Müptela yoldaşlarım”
Bana on altı yaşımda ünlü halk bilim âlimi hocam Cahit Özelli, “-Yaz” dedi…
“Cumhuriyet”in eğitimine, fikir ve sanat hayatına imrenilecek, şükran duyulacak katkılar yapan mübarek yazarlar; Namık Ayas, Fevzi Halıcı, Ali Rıdvan Bülbül, Ramiz Arda, Sıraç Aydıntaşbaş, “Yaz” dedi… Arif Bilge, Mustafa Ataman, Edip Yılmaz, Kemal Or, Erdoğan Munis, İbrahim Aczi, “Yaz” dedi… Yazdım işte elli yedi yıl yazdım. Mehmet Ali de bu kadar yazacak, eminim…
İYİ BİR GAZETECİ, İYİ BİR ŞAİR
Öğünmek gibi olsun, zor beğenen bir gazeteciyim. Gazeteciliğimi “sevda” belleyen; mizampaja haber diline sürekli katkı yapan, haberde “atlatma” hırsı olan, dünyaya sanki “gazeteci” olmak için gelen; heyecanlı, hırslı, habercilik eğitimine sahip gazetecileri severim.. Gazetecilikte on yedi yaşından yetmiş yedi yaşına kadar aynı “genç heyecan”lı yaşayanlara sevgi duyarım, saygı duyarım.
Mehmet Ali Köseoğlu, Memleket Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği yaptığı yıllarda yüzlerce “Pazartesi Yazılarım”ı yayınladı. Hem yayıncım hem de iyi bir okurumdu. “İyi Gazeteci” demezsem haksızlık olur.. Mehmet Ali Köseoğlu, Seyit Küçükbezirci ölçeklerine göre iyi bir gazeteci.. Birisi, eğer, “Gazetecilik”i bilirse, o da bu sonuca varır, eminim..
Şiirlerini de beğenirim Köseoğlu’nun.. Eylül, Aşiyan, Çerağ, Tasfiye, Düş, Çanarı, Yedi İklim, Dergah, Ardıç, Uzak Ülke, Mahalle Mektebi, Memleket dergilerinde ürünleri yayınlandı, editörlükler yaptı.
Biliyor musunuz benim şairlerimi? Atilla İlhan, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Asaf Halet Celebi, Ziya Osman Saba, Cahit Sıtkı Tarancı, Behçet Necatigil… Ama, sayıları yirmiyi geçmez… “Benim Şairlerim” arasına girmeye aday şairlerden biri; Mehmet Ali Köseoğlu’dur. Bende bazen, bir şair, bir mısra ile “Benim Şairlerim” olmaya aday olur…
Köseoğlu’nun “-Bir ayete sığınarak” mısrası da böyle… Onlarca kez yürüyüş yönümü düzelttim bu mısrası ile; “Bir Ayete Sığınarak”..
“Her Ayrılık Bir Aşk” Köseoğlu’nun ilk şiir kitabı.. İstanbul baskı, 96 sayfa, içinde onlarca şair. Bu kitaptaki şiirleri ile bile; Köseoğlu iyi bir şair, bulmanız mümkün olsa da okusanız; “Her Bir Aşk”ı…
MEMUR OLSA DA GAZETECİ GAZETECİDİR
1975 doğumlu olmasına rağmen, bu gün kırk yaşında olmasına rağmen, Mehmet Ali Köseoğlu, gazetecilik yaşamının on dört yılını “Yazı İşleri Müdürü” olarak geçirmiş, Yeni Konya’da 2 yıl, Hakimiyet’te 4 yıl, Memleket’te 8 yıl … Az şey değil.
Köseoğlu şimdi. Basın İlan Kurumu Muğla Şubesi Müdürü… Bir çeşit bürokrat gibi… Ama O bürokrat olsa da Muğla’da yine gazeteci.. Yazıya, mürekkebe, kağıt kokusuna aşina olanın iflah olması ne zaman görülmüş ki..
Şuna seviniyorum.. Muğla’da Mehmet Ali’nin her gün gazete hazırlama telaşı, sorumluluğu olmayacak.. Eminim, sanata, özellikle de şiire çok çok zaman ayıracak. Şiirlerini sık sık, şiir kitaplarını peş peşe göreceğiz, sanırım.
Dün istediğim “Otuz Dokuz Derece” şiirimi bana göndermiş. Yayınlıyorum..
OTUZ DOKUZ DERECE
Meğer ben sana sular seller gibi âşıkmışım
Kaç mevsim kurak geçmiş...
Sonra maden kazası derken sevgilim,
Meram’da dere olup bir sürü akmışım.
Bakma sen gözlerine dolu dolu bakamadığıma,
Aklım karışmış bağı çözülmüş ayaklarımın.
Bedestende aradığım kumaşı,
Piri Mehmet Paşa Çarşısı’nda bulamamışım.
Kendimi Şirin Hanım’dan aşağı nasıl bırakmışım,
Nasıl bırakmışım.
Tahir Paşa’da işittiğim kesin Subhaneke.
Öyle başım dönmüş ki;
Ateşin duvarındaki karınca duasını
Ayetel Kürsi sanmışım.
Okuyup üfleyip göğsümü sıvazlaya sıvazlaya
Kul Remzi’ye sor soracaksan
Aleaddin’in etrafında kaç tur atmışım.
Meğer ben sana sular seller gibi âşıkmışım,
Kayalı Park ne bilsin nereden gelip nereye gittiğimi.
Sultan Selim’de yoksam,
Bir de Üçler’e bak bakalım.
Belki de Şems olup kanatlanmışım.
Gözlerinden çaldığım ateşle,
Otuz dokuz derece yanmışım.
Meğer ben sana otuz dokuz derece,
Meğer ben sana sular seller gibi âşıkmışım.
GÜLE GÜLE GAZETECİ; GÜLE GÜLE ŞAİR...