Güneşi doğduğu yerde beklemek...

Çocuk bir ailenin süsü, bir ülkenin ülküsüdür. Ülkeler çocukların minicik adımlarıyla yarınlara yürürler. Hayat onların büyüklerinden aldıkları bilgi, ahlak ve adalet duygusuyla şekillenir. Çocuklar ailenin ve devletin elinde beyaz bir kağıt gibidirler, onlar ister şiir, destan yazarlar, isterse müsvette yaparlar bu tertemiz zeminin üzerini. İşte bu yarına yazılmış bir mektup olur, çocukların gözlerinden, yüreğinden ve belleğinden hayatın içine işler. Çocuklarımıza en büyük borcumuz, hakikattir. Eğer onlara bunu veremezsek hepsi birer Don Kişot olarak yeldeğirmenlerine saldırır durur. Irmak yatağında akarsa, okyanusu bulur, yatağından taşarsa yolunu şaşırır ve önüne çıkan her şeyin felaketi olur. 

Peki çağımız bunun ne kadar farkındadır ? Önce dünyaya bakalım.  Maalesef her gün haber bültenlerinde türlü biçimde işkenceyi ve ölümü narin bedenlerinde, masum yüzlerinde görüyoruz çocukların. Kimi cinsel istismara uğruyor, kimi dilendiriliyor, kimi akıl almaz usullerle işkenceye maruz kalıyor, kimi kaçırılarak organ mafyasının, fuhuş mafyasının eline düşüyor, kimileri de misket bombalarıyla, kimyasal silahlarla acımasızca katlediliyor. Dahası evlerinden, barklarından, yurtlarından ediliyor. Ekmeksiz, aşsız, ilaçsız bırakılıyor, zalim çarkın insafına terk ediliyorlar... 

İnsanlık olarak modern bir dünya kurmuşuz! Teknolojide nerelere gelmişiz! Yeryüzünü parsel parsel etmiş, uzayı keşfe çıkmışız! Medeniyet, bütün dünyaya nüfuz etmiş! Ama dalgalar sahillere çocuk cesetleri sürüklüyor. Afrika, bir deri bir kemik insan ve de en çok da çocuk resimleri gönderiyor gazete sayfalarına, televizyon ekranlarına ve gözlerimizin içine. Vicdan taşıyan hiç kimsenin kabul edemeyeceği bu hazin manzara neredeyse her gün tekrarlanıyor ve insanlığın kılı bile kıpırdamıyor. 

Ülkemizde de maalesef bunların bir kısmını görüyoruz ama bizim esas çıkmazımız çocuklarımızın yarına hazırlanması konusundaki zafiyetimizden kaynaklanıyor. Sanki tarih sahnesine yeni çıkmış bir millet gibi, dünümüzle bağlarımızı koparmış, örfümüzü, adetimizi görmezden gelerek çocuklarımızın eline vermekle mükellef olduğumuz pusulayı kırk kat yerin dibinde tutuyoruz. Adaleti, edebi, vicdanı yeniden ayağa kaldıracak potansiyeli bir türlü hayata geçiremiyoruz. Güneşi doğduğu yerde beklemeyip, onunla birlikte batıya doğru yol almak ancak güneşle birlikte batmaya götürür insanı. Bizden doğan çocuklarımıza, ufukta doğan ışıktan nasıl faydalanacaklarını öğretmek zorundayız. Bu da geçmişin tecrübesinden istifade etmekle mümkün olur ancak. 

"Kendini yönetirsen dünyayı yönetecek gücü bulabilirsin. " Eflatun'un bu sözünden yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: "Çocuklarını iyi yetiştirirsen, ülkeni yönetecek iyi idareciler bulmakta zorlanmazsın ve dünyayı etkileme gücüne sahip olursun." Bugünün dünyasına baktığımız zaman büyük zulmün insanlığın ufkunu sardığını, sadece çocukların değil tekmil beşerin sınıflara ayrıldığını, güçlülerin baskın olduğunu, mazlumların ezildiğini görüyoruz. Burada adil, namuslu, iyi insanlara ağır bir görev hasıl oluyor. Elbette ki Allah'ın bir hesabı var ama biz bu hesabın neresinde yer alacağız ve o büyük hesap gününde halimiz ne olacak? 

Bir araştırmacı, tarihte yok olan 300'ün üzerinde devletin batma nedeni olarak şu sonuca varmış: "Ne zaman aile  yıkılmışsa o zaman devlet de yıkılmış" Çocuklarımızı kurtarmanın yolu, aileyi ayakta tutma mecburiyetini getiriyor. Bunca boşanmaların, kadın cinayetlerinin arttığı bir dünyada ailenin nasıl düzeltilmesi gerektiği hakkında kafa yormak, çözüm üretmek en önemli noktalardan biri. Eski mahalle kültürünün hakim olduğu zamanlarda, çocuklar, nineli dedeli, avlusu olan kerpiç evlerde büyürdü. Nineler masal anlatır, dedeler atasözlerinin, manilerin yer aldığı sohbetleriyle taze beyinlere sağlıklı aktarımlarda bulunurlardı. Anne şefkatini, baba güvencesini hep içlerinde hisseder, daha okulu görmeden arifane bir karakter sahibi olurlardı. Artık kanaat toplumunu yeniden inşa etmenin, israftan, ifrattan, tefritten kurtulma zamanı geldi. Bu her şeyden önce çocuklarımız için elzem bir vaziyet. 

Güneş kendi yolunu bulur. Onu takip etmekten daha önemli görevlerimiz var. Çocuklarımızın yüreğine ışık vermek için güneşi doğduğu yerde bekleyelim.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.