Av. Yasemin Bezirci
Hak etmek?
Neler bekliyoruz değil mi? Şıp diye oluverse diye umut ediyoruz. Kısa yoldan köşeyi dönmeyi marifet sanıyoruz. Adeta ‘olursa övgüler bize, olmazsa yergiler çevremizdekilere’ görüşünü benimsemiş şekilde bir hayat yaşıyoruz. Sınavdan iyi not alınca “ben aldım“ diyen, kötü not alınca “öğretmen verdi“ diyen öğrenci misali… Zahmetini çekmediğimiz işin, sahibi olma rüyasını güdüyoruz. Ne yazık ki; bazen sahibi de oluyoruz. Yanlış okumadınız sevgili okuyucum; ne yazık…
Emek vermektir insanı marifetli yapan. Kimse bir günde işin ehli oluvermez. Kimse anasının karnından işi öğrenerek çıka gelmez. Sorunlarla karşılaştıkça, zorlukları gördükçe, marifetlenir insan. Aç kalınca ve yapacak kimse bulamayınca öğrenir yemek yapmasını, temiz kıyafeti kalmayınca öğrenir çamaşır yıkamasını, darda kalınca öğrenir para kazanmasını… Diyeceğim odur ki; emek olmadan yemek olmaz, emek olmadan olan yemek emeksiz kalmaz… Her kim ki emek vermez bir şeye hazırdan sahip oluverir; o kimse zanneder her şey hazırdan oluverir. Hazıra Hasan Dağı dayanmaz misali; bugün var sandığı yarın yok oluverir…
Nasıl ki kilo problemini halletmek için sadece spor yetmiyor, bir de kişinin yediklerine dikkat etmesi gerekiyor; bu hayat sana her alanında da böyle aslında. İsteklerimiz için de mücadele etmek gerekiyor, o mücadeleler bizi canlı ve diri tutuyor. Mücadeleye girdiyse insan sadece mücadele yetmiyor, o hücum zamanında her çağrıldığı yere gidecek vakitte bulamıyor. Bir de madalyonun öbür yüzüne bakalım…
Kimileri var ki; birileri onlara kıyamıyor. Şu ya da bu sebeplerle her şey önlerine hazır geliyor. Leb demeden leblebi sahibi oluyor, oluyor olmasına da kadir kıymet bilmiyor. O kıyamayanlar da ‘saçımı süpürge ettim, karşılığı bu muydu’ diye hayıflanıyor…Saçını süpürge ettin de, hak olan bu muydu?
Hak edene hakkını vermek gerekiyor; lâkin bu da cesaret gerektiriyor. Sınıfta kalan öğrenciye tatil, dersleri kötü olana son model telefon, işleri elinin ucuyla tutana prim, aileden olana müdürlük, bağımızı kurutana yeni bağ; o da ne yapsın? Ocağımıza incir ağacını dikiyor. Hak edene hak ettiğinden fazlasını verene; karşılığında nankörlük sanırım müstahak oluyor.
‘Bu kalem ne kadar’ diye sorunca “3 lira” diyen satıcıyla pazarlık ediyoruz; ‘2 lira olmaz mı’ diye diretiyoruz. ‘Yok, hayatta olmaz, illa ben bu kaleme 7 lira vericem’ diyene de pek rastlamıyoruz. Peki neden ilişkilerimiz de bunun aksini yapıyoruz? Sınıfta kalan çocuğumuzun elinden bilgisayarını almak yerine tatile göndererek, işini layıkıyla yapmayan kişiye primler vererek; kendi zalimimizi oluşturuyoruz. Başka probleme gerek yok artık: Tebrikler nur topu gibi nankörünüz oldu?!
Emek vermeden, zahmet çekmeden sahip olduğunun değerini kolay kolay bilmez insanoğlu. Belki de bu yüzden sağlıklıyken sağlığına şükür etmez. Kıymet bilmek için emek vermek gerekir, insan emek verdikçe marifetlenir.
Emek verenlerden, emek verenin değerini bilenlerden, hak edene hakkını verenlerden olabilmemiz ümidiyle…
Haftaya görüşmek üzere kıymetli okuyucularım…