Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Hakemlik sorunu

Varlık alanında farklılıklar, tabiatın bir yasasıdır. İşte bunun gibi, dini metinleri anlamada farklı ve çoklu yöntemleri benimsemek de bir rahmettir. Nitekim şu ayette bu genişlik ifade edilmiştir: “Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz.” (Ankebut, 69). Dikkat edilirse, bu ayette “sübûl” sözcüğü, çoğul olarak kullanılmıştır. Bunun anlamı hakikat tektir, ama ona götüren yol-yöntemler çoktur, demektir. Hz. Peygamber’den gelen bir rivayette: “Ümmetimin ihtilâfı rahmettir” buyrulur. Bu rivayette geçen ihtilaftan maksat; hedeflerin bir, yol ve yöntemlerin farklılığıdır. Bu yönüyle ihtilaf, aynı ilke ve gayeleri paylaşan insanların, sadece dini anlatmada yöntem yönüyle farklılaştıklarını gösterir. Eğer bu çoklu yöntem anlayışının tersi olur ve dini anlamada tek yöntem esas alınırsa, böyle bir anlayıştan dışlamacılık çıkar.

Maalesef bugün İslam dünyasının kahir ekseriyetinde bu dışlamacılık fikri, sosyal tevhidin önünde en büyük engeli teşkil etmektedir. İslam toplumlarının içtimai bünyesini sarsacak derin ihtilaflar, gittikçe tefrika odaklı bölünmüşlüğü derinleştirmektedir. Bu konuların çözüm yolları bizde olmasına rağmen, kalkıp da un ve şekerle helva yapacak aksakallardan mahrumuz. Gerçekten mahrum muyuz? Bu soruyu tartışmak gerekir.

Daha düne kadar bizim toplumumuzda gerek yöneticilerimiz, gerek din adamlarımız ve gerekse toplumun saygın aksakalları aileden ticarete varıncaya kadar meydana gelen dargınlıkları çözmede gönüllü hakemlik yaparlardı. İnsanlar, mahkemeye müracaat etmeden bu saygın kişilerin hakemliğine rıza gösterir ve sorunlarının çözümünü onlara havale ederlerdi. Bu gönüllü hakem heyeti, vatandaşla mahkeme arasında adeta sulh hakemliği gibi çalışırdı. Bugün de bu tür gönüllü hakemlikler ihdas edilebilir. Çünkü anlaşmazlıkların çözümünde insanlardan hakemlere başvurma Kur’an’ın öğrettiği bir yöntemdir:“Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin” (Nisa 35) âyetinde sözkonusu edilen hakemler; Kur’an ve sünnet değil, eşlerin akrabalarıdır. Eğer hakem kabul edilen eşlerin akrabaları vasıtasıyla sorun çözülmezse, iş, o zaman mahkemeye götürülür.

Diğer taraftan dini ve siyasi anlaşmazlıkların çözümünde de Kur’an bizi hakem heyetine yönlendirmektedir: “Eğer mü’minlerden iki topluluk birbirleriyle mukatele ederlerse aralarını düzeltin” (Hucurat 9) tavsiyesi, ulusaldan uluslar arası anlaşmazlıkları çözmede bir uyarıdır. Hatta bu ve benzeri meselelerin çözümünde gönüllü hakemler konseyi olduğu gibi, resmi hakemler konseyi de oluşturulabilir. Fıkıh, yolda oluşturulur kavlince, Müslümanların bu konuları yeniden ciddi olarak gündemlerine almaları gerekir.

Yine bugün İslam dünyasının birçok bölgesinde etnik ve mezhepsel çatışmalar devam etmektedir. Bu sorunlar nasıl çözülecek, kim çözecek? Bu ülkelerde yaşayan aydınların, âlimlerin ve ileri gelen siyaset adamlarının bir çözüm projesi yok mudur? Olaylara hep seyircisi mi kalınacak? Hatta Orta Afrika’da Hıristiyanlar, Arakan’da Budistler tarafından Müslümanlara karşı soykırım uygulanmaktadır. Suriye’den Mısır’a varıncaya kadar bütün bu anlaşmazlık ve kavgaların çözümünde eğer uluslar arası çabalar yetersiz kalıyorsa, İslam işbirliği teşkilatı yeniden bir restorasyona tabi tutularak bünyesinde sorun çözmeye odaklı heyetler oluşturulabilir. Belki bunların bir yaptırım gücü olmayacak. Ama en azından saygın, güvenilen, sözü dinlenen kimselerden meydana getirilecek bir çağdaş Hılfu’l-Fudul teşkilatı bu işi üslenebilir.

Günümüzde az da olsa uluslar arası sorunları çözmede özellikle insani diploması alanında bazı Müslüman kuruluşlar “hakemlik müessesesini” diriltmeye çalışmaktadırlar. O halde, gelin birbirimizi yaralamaya, aramızda derin uçurumlar oluşturmaya ve köprüleri atmaya çalışmak yerine, kardeşliğimizi tahkim edecek müesseseler oluşturmaya başlayalım. Bir başlangıç yapmak, işin yarısını ikmal etmek anlamına gelir. Müslüman seyirci olmaz, oyun kurucu ve problem çözücü olur. Nerede bizim oyun kurucu dâhilerimiz, siyasetçilerimiz, aksakallarımız, yazarlarımız, entelektüellerimiz, dini otoritelerimiz? Olup-bitenler yakışıyor mu bu ümmete? Herkes bu konular üzerinde bir defa daha düşünsün, derim.

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.