Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Hangi mahalle?
Türkiye’de anayasa tartışmalarıyla birlikte ‘mahalle havaları’ çalmaya başladı. Bugüne kadar neden kimse ‘mahalle baskısı’ndan söz etmiyordu? Bir başka açıdan asıl baskı hangi mahalleden geliyordu da bu baskıya maruz kalan “kenardakiler”, aman toplumsal barış zarar görmesin diye ses çıkarmıyordu?
Tartışmaların yapıldığı zamanlama kadar içeriği de çok önemlidir. Zamanlama, Mübarek ramazan ayı. Yapılan araştırmalara göre Türk halkının % 96’sı oruç tutuyor. İşin tabiatı gereği bu ayda namaz ve oruç konularında bir yoğunlaşma söz konusudur. Hatta günde beş vakit namaz kılmayanların ramazan ayı gecelerinde kılınan Teravih ve Cuma namazlarını kaçırmadıklarını görürsünüz. Bu dindar insanlarımızın hassasiyet algısının bir neticesidir. Özellikle ramazan aylarında halkımızda oluşan bu duyarlılık, hem hazer ve hem de sefer halinde geçerlidir. Mademki bu milletin % 99’u Müslüman’sa bu gayet normal görülmelidir.
Yıllarca otobüslerde yolculuk yapıyoruz. Kimse otobüsleri namaz vakti durmaları konusunda zorlamamıştır. Otobüs firmaları her türlü ihtiyaç molasını karşılamak için dinlenme tesislerinde durur. Vatandaş namaz da dahil her türlü ihtiyacını karşılar. Belki ramazan ayı münasebetiyle insanımızda dini duyarlığın yoğunlaşmasına bağlı olarak böyle münferit bir olay yaşanmış olabilir.
Bir başka gündeme getirilen mesele de özellikle Anadolu kentlerinde kimi lokanta ve içkili yerlerin Ramazan ayı münasebetiyle kapandığı, iddiasıdır. Biz hiç kimsenin içkisine karışmıyoruz. Eğer böyle bir durum varsa-ki ben zannetmiyorum- bu bir arz-talep ya da duyarlılık meselesidir. Ramazan ayı gelince bazı lokanta sahipleri, lokantalarını yıllık bakıma alıyor. Ne yerel yönetimler ve ne de onların iddia ettiği gibi halk, mahalle baskısı yaparak kapatmalarını söylemediği halde, bar, pavyon ya da içki satan yerler pencerelerine ‘ramazan münasebetiyle kapalıyız’ yazılarını asıyorlar. Önüne mikrofon uzatılınca konuşan ve kuruldukları köşelerinde veryansın eden bu beyefendiler niçin gidip de bu işyeri sahipleriyle konuşmuyor da faturayı halka çıkarıyor? Halk günah keçisi kabul ediliyor ve bunun üzerinden bir yerlere sinyaller gönderiliyor. Hala şu kurt-koyun hikâyesinden vazgeçmeyecek miyiz?
Yapılmak istenen bir Azeri atasözünde geçtiği gibi ‘kaşınmayan yerden kan çıkarmaktır. Bu millet yeni Müslüman olmuyor, bin yıldır İslam’la bağlantılıdır. Toplumda münferit olaylardan yola çıkararak genellemeler yapmak hiçbir zaman etik değildir. Einstein’in dediği gibi, “önyargılardan kurtulmak atomu parçalamaktan daha zordur.” Meselenin altında ‘din sorunu’ yatmaktadır. Başı dinle kavgalı olanlar açık konuşmak yerine, kuşdiliyle konuşmayı tercih ediyor.
Diğer taraftan aynı adamlar, ABD ve AB düşmanlığı yapıyorlar. İyi de bu karşıtlığı ne ile temellendireceksiniz? Bizi bir arada tutan çimento nedir? Bu toplumda ‘din ve dini hayat’ milli kimliğin bir parçası değil midir? Görüyorsunuz, dinden, maneviyattan ve ahlaktan kopan bir nesil, hedonizme ve nihilizme kayıyor. Hedonizm tamamen nefsi emarenin denetimine girmektir. Bu denetime giren bir kimse vatanı, milleti sever mi? Şehitlik ve gazilik gibi kutsal değerlerden hazzeder mi? Vatan savunmasında fedakârlıkta bulunur mu?
Öte yandan misyonerlik faaliyetleri arttı, diyorsunuz. Kalkıp yine din adamlarına, ilahiyatçılara, “Buna nasıl bir çare üretmeliyiz?” diye soruyorsunuz. Çare, “din eğitimine ağırlık vermekten geçiyor” denildiğinde, bundan da rahatsızlık duyuyorsunuz. Din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması gerektiğini söylüyorsunuz. Niçin din eğitimi konusunda bu teklifi yapıyorsunuz da başka dersler konusunda yapmıyorsunuz? Bu milletin yüzde 99’u Müslüman’sa dinini öğrenmekten daha doğal ve normal bir şey var mıdır?
Bu millet, Osmanlı bakiyesidir. Yüzyıllarca farklı din ve kültür mensuplarıyla bir arada yaşamıştır. Hiçbir zaman onların kutsallarına saygısızlık yapmamıştır. Bundan sonra da yapmaz. O halde gayr-i Müslime bile saygısızlık yapmayan insanlar, farklı yaşam tarzına mensup diye kökü bu milletin DNA’sını taşıyan öz kardeşine, komşusuna, mahallelisine bir şey yapar mı? Din, baskı ile zorlama ile olacak bir şey değildir. Dine girmek gönülden bir kabule dayanır. Zorla güzellik olmaz. Yaptığınız tartışmalar farkına varmadan bu milletin hoşgörü ve bir arada yaşama havasını bozuyor, kirletiyor.
Sizin ‘mahalle baskısı’ oluşturur dediğiniz insanlar bugünlerde derin seküler sularda kolaçan ediyor. Bırakın bu milletten korkmayı, asıl siz kendinize olan güveninizden korkun ve kendinizi gözden geçirin. Hala genlerinizde Aristokrat yönetim anlayışı var. Hala merkez-çevre ikilemiyle yatıp kalkıyorsunuz. Çevrenin merkeze yürüyüşünden rahatsızlık duyuyorsunuz. Bu millet çevre ve merkeziyle bir bütün olmalıdır. Çünkü her yurttaş, yasalar karşısında eşittir.