Prof. Dr. Ali Akpınar
Hastaya yalan söylemek
İnsan, tabi tutulduğu imtihanın gereği olarak yahut kendi kusurları sebebiyle hasta olur. Hastalandığımızda bize şifa verecek olan Yüce Allah’tır. Peygamberimizin haber verdiğine göre Yüce Allah, her hastalık için şifasını da yaratmıştır. Bunun için insanlar şifa yollarını aramalı ve meşru yollardan tedavi olmalıdır. Ancak, hiçbir hastalık için haramlarda şifa yoktur, bunun için şifa için gayri meşru yollar denenmemeli, haram yollara tevessül edilmemelidir. Tıp ilmi sürekli gelişmeler kaydetmektedir. Bir taraftan düne kadar ölümcül olan hastalıklar tedavi edilebilmekte, öte yandan da dün olmayan yeni hastalıklar ortaya çıkmakta yahut tespit edilmektedir. Bugün tıbbın aciz kaldığı henüz tedavi edemediği hastalıklar da mevcuttur. İşte tam burada, ölümcül bir hastalığa yakalanmış bir hastaya öleceği söylenir mi sorusu gündeme gelmektedir. Batı toplumlarında doktorlar, hastaya hastalığını hiç çekinmeden söyleyebilmektedir. Ancak bizim kültürümüzde hastaya ölümcül bir hastalığa yakalandığı, ömrünün çok az kaldığı gibi şeyler doğrudan hastaya söylenmez.
Peygamberimiz, yalan söylemenin caiz olduğu yerleri şöyle açıklar bizlere: "İnsanların arasını düzeltmek maksadıyla birinden ötekine uygun sözler taşıyan (veya hayırlı konuşan) yalancı sayılmaz " (Buhârî, Sulh 2; Müslim, Birr 101) "Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in, şu üç hal dışında, halkın yalan söylemesine ruhsat verdiğini hatırlamıyorum: Harbte, Kişilerin arasını düzeltmekte, (Aile dirliğini sağlamak için) kocanın hanımına, hanımın kocasına söylediği sözlerde " (Müslim, Birr 101) Bu hadislerin açıklaması yapılırken ilim adamlarımız, yalan söylenmesi caiz olan yerlerden birinin de hastaya, düne göre daha iyi olduğunu ve iyileşeceğini söyleyip bu şekilde ona moral vermek, olduğunu söylemişlerdir.
Ancak burada ölümcül bir hastalığa yakalanmış ve tıbbî verilere göre sayılı günleri kalmış olan bir hastaya yapılan telkinler, ona ölümü tamamen unutturup dünyaya saplanıp kalmasına yol açacak şekilde de olmamalıdır. Belki de böyle birine, hastaların ölmeyeceği, hasta olmayanların da ölebileceği, ölümün hepimiz için hiç beklenmedik anlarda gelebileceği ihsas edilmelidir ki o kişi ölmeden önceki elindeki fırsatları iyi değerlendirebilsin. Sözgelimi helalleşecekse helalleşmesi, borcu varsa ödemesi, vasiyet yapacaksa vasiyet etmesi sağlanmalıdır. Aslında bunlar, hasta olmayan kimseler için de yapılması gereken şeylerdir.
Hani güzel bir söz ve tespit vardır herkesin unutmaması gereken: Yatan değil, yeten ölür. Gerçekten de öyle değil midir, hastane köşelerinde ölümü bekleyen nice hasta vardır, yoğun bakımlarda, bitkisel hayatlarda inleyen, onlar sayılı nefeslerini doldururken; öte yandan sapa sağlam insanların bir beklenmedik kazayla beklenmedik bir anda ölümle burun buruna geliverdikleri hepimizin malumudur. O halde ölümden korkmak çare değil, ölümden kaçmak da, ölümü unutmak da. Önemli olan eninde sonunda bir gün öleceğini bilmek, ölmeden önce ölüm sonrası hayata hazırlanmak, Yüce Yaratıcının bahşettiği ömrü en güzel şekilde değerlendirebilmektir. Unutmayalım ki Yüce Rabbimiz, uzun olsun kısa olsun mükelleflere, düşünüp aklını kullanabilecekleri kadar bir süre vermiştir. Önemli olan, insanın kendine biçilen ömrün sayılı nefeslerini en güzel şekilde ve en güzel yerlerde kullanabilmesidir.
Unutmadan söylememiz gereken bir hususta şudur: Özellikle büyüklerimizle, onlar sağlıklı iken helalleşmesini bilmektir. Zira onlar, ömürlerinin sonunda hasta yataklara düştüklerinde helalleşmek imkansızlaşacak, yüzlerine dönüp hakkını helal et demek zorlaşacaktır. En iyisi konuşan diller lâl olmadan, insanlar hasta ve bitkin bir halde ölümü bekler hale gelmeden onlarla konuşup helalleşebilmektir.