Doç. Dr. Murat Kayacan
Hayrettin Karaman da mı tarihselci?
Hayrettin Karaman Türkiye’nin, bir İslâm tarihi hocamıza göre de dünyanın önde gelen fakihi. Konya’da bir holding yöneticisinden onun methini dinlemiştim, şöyle diyordu: “Başlangıç dönemleriydi. Tıkandık kaldık, bırakıyoruz bu işi dedik. O noktada Karaman, bize çıkış yolu gösterdi ve yolumuza devam ettik.” Allah uzun ve sağlıklı bir ömür versin Karaman’a. Üstadın kendi adına bir de web sitesi var. Dün sitesinde acaba miraç kandiline (Malatya’nın meşhur terzisi Sait Çekmegil (r.a.) kandil yerine “mum” demeyi tercih ederdi.) dair ne demiş diye gezinirken kendimi kadınların dövülmesi bahsinde buldum.
Karaman, kendisine bu konuda sorulmuş olan bir soruya cevap verirken: “Bazı davranış ve tavırları sebebiyle yoldan çıkma, hukuka baş kaldırma (nüşûz) belirtileri gösteren kadına karşı erkeğin yapabileceği şeylerin, öğüt vermek, yatakta yalnız bırakmak ve dövmek.” olduğunu söylemektedir. Ardından da Peygamberimiz (s)’in kadınların dövülmesini men ettiğini, karılarını dövenlere "hayırsız" dediğini, "Gündüz karısını köle gibi kırbaçlayan birisi akşam onunla aynı yatağa nasıl girecek?" diye sorduğunu (Buhârî, "Nikâh", 93; Ebû Dâvûd, "Nikâh", 60) ifade etmektedir.
Karaman konuyla ilgili hadis ve görüşleri aktardıktan sonra şöyle der: Kadının aile hukukunu çiğnemesi halinde bir ıslah tedbiri olarak ve içinde yaşanılan topluluğun örf ve âdetine uyularak serbest bırakılan "kocanın karısını dövmesi" eylemi, Hz. Peygamber (s) tarafından toplum ıslah edilerek, insanın ve özellikle zevcenin dövülemeyeceği ifade ve telkin edilerek ortadan kaldırılmış, "iyi bir kocanın karısını dövemeyeceği" kaidesi bu yakışıksız davranışın önüne bir set olarak konmuştur. Burada sünnet; âyeti neshetmemiş, tarihîliğini, yerelliğini ve kültürel bağlamını açıklamıştır.
Özet olarak verdiğimiz, Karaman’ın kadının dövülmesi konusundaki yaklaşımı usul açısından sorunludur. Her ne kadar, “Hadis, ayeti neshetmez.” dese de pratikte onun bakış açısına göre ayet “dövebilirsiniz” derken, hadis “dövemezsiniz” demekte ve ayetin hükmünü kaldırmaktadır. Bu yaklaşım; zannî olanı yakin olana üstün tutucu bir niteliğe sahiptir ve yanlıştır. Hz. Peygamber (s) nasıl olur da Karaman’ın da kabul ettiği vahiyde mevcut bir “seçenek”le ilgili olarak, “Bunun hükmünü kaldırıyorum.” der? Allah, hüküm vermede kimseyi kendisine ortak eder mi? Hz. Peygamber (s)’in hükme itiraz veya hükmü ortadan kaldırma gibi bir yetkisi olabilir mi?
İçinde yaşadığımız zaman ve topluluk bir kısım ayetleri “normal, insani, adil vb.” bulmayabilir. Çözüm dine tabi olmak ve olmayı tavsiye etmek mi, yoksa “İzah edemiyoruz, görmezden gelelim, “keenlem yekün”dür diyelim (yok hükmünde kabul edelim) demek mi?” Kur'an’ın: “Rabbim, bunlar beni terk etti.” diyeceği mahşer gününde, onun bu ifadesinin muhatabı olacak kimseler, azaba uğramak istemiyorlarsa, hesap verecekleri gerçeğini göz ardı edebilirler mi? Bir hüküm nesh edilmiştir ya da tarihidir (Belki de neshi kabul edenler de farkında olarak veya olmayarak hükümlerin tarihiliğini savunmaktadırlar.) dediğimizde ortaya çıkan fark nedir ki?
Bu bağlamda şunu da soralım: El kesme, zina ve iftira edene sopa vurma cezaları acaba çağımız insanına ya da Müslümanına çok “yakışıklı” gelmekte midir? Bu soruya cevap vermek kolay görünmüyor. Bu durumda bunların da tarihiliğini, yerelliğini ve kültürel bağlamını tartışacak mıyız? Bildiğim kadarıyla artık Kur'an hükümlerinin tarihiliğini tartışma işi Ankara ilahiyat çevrelerinde bile “out”. Karaman niçin “in” hale getiren bir fakih olarak anılsın?