"Her 100 kişiden biri çölyak hastası"
Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Akpınar, 'Dünyada çölyak hastalığının görülme sıklığı yüzde 1'dir. Çölyak hastalığına ülkemizde her 100 kişiden birinde rastlanmaktadır.' dedi.
Türk Gastroenteroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hale Akpınar, dünyada ve Türkiye'de çölyakhastalığının görülme sıklığının yüzde 1 olduğunu ve her 100 kişiden birinde hastalığa rastlandığını belirterek, Türkiye'de tanısı konulmuş kayıtlı hasta sayısının 60 binin üzerinde olduğunu ve tanı alan hasta sayısından çok daha fazla tanı konulmamış hasta bulunduğunu kaydetti.
Akpınar, "9 Mayıs Çölyakla Mücadele Günü" dolayısıyla yaptığı açıklamada, çölyak hastalığını özellikle buğday, arpa ve çavdarda bulunan "gluten" maddesine karşı ortaya çıkan, ömür boyu süren, ince bağırsağın alerjisi, duyarlılığı olarak tanımladı.
İnce bağırsakta "mikrovillus"lar denilen çıkıntılar sayesinde vücut ve işlevleri için son derece önemli besin maddeleri ve vitaminlerin emiliminin sağlandığını, ancak çölyak hastalığında gluten duyarlılığı nedeniyle mikrovillusların silindiğini ve emilimin bozulduğunu, bu durumda hastada beslenme yetersizliğinden başlayarak farklı yakınmalar ortaya çıktığını anlatan Akpınar, şu bilgileri paylaştı:
"Dünyada çölyak hastalığının görülme sıklığı yüzde 1'dir. Çölyak hastalığının ülkemizde görülme sıklığı ortalama bu civardadır, yani her 100 kişiden birinde rastlanmaktadır. Ancak 80 milyonluk ülkemizde yaklaşık 800 bin hasta beklenirken tanısı konulmuş kayıtlı hasta sayısı 60 binin üzerindedir. Tanı alan hasta sayısından çok daha fazla tanı konulmamış hasta mevcuttur. Buz dağında olduğu gibi tanı alan hastalar buz dağının su üstünde kalan küçük parçası gibidir."
Akpınar, çölyak hastalığının her yaşta izlenebildiğine değinerek, yetişkinlerde ortaya çıkan yakınma ve bulguları "ishal, aşırı gaz, ve/veya kabızlık", "sürekli, izah edilemeyen yakınmalar, bulantı ve kusma", "tekrarlayan karın ağrısı, kramp veya şişkinlik", "demir, B12 vitamini veya folik asit eksikliği, kansızlık", "yorgunluk ve/veya baş ağrısı", "kilo kaybı", "ağızda yaralar", "saç dökülmesi", "deri döküntüsü", "osteoporoz", "depresyon", "infertilite", "tekrarlayan düşükler", "diş mine problemleri", "eklem ve/veya kemik ağrıları" ve "nörolojik problemler" şeklinde sıraladı.
Hasta organ veya sistemi işaret eden bulgular olmaksızın tüm sistemlere yönelik semptomlara neden olmasının, ciddi tanı karmaşasına yol açtığına işaret eden Akpınar, şunları dile getirdi:
"Çölyak hastalığını akla getirdikten sonra tanı koymak için hasta kanında antikor araştırılması ve endoskopi yaparak oniki parmak bağırsağından alınan doku örneğinin patolojik olarak incelenmesi gerekir. Hastalarda kanda antikorların saptanmasında kullanılan tek basamak hasta başı testleri kullanımları kolay, direkt kan örneğine uygulanan 10 dakikada sonuç veren testlerdir. Ancak hasta başı testlerin kullanılması laboratuvar temelli testlerin yerine önerilmemektedir. Çölyak hastalığının günümüzde bilinen tek tedavisi ömür boyu glutensiz diyet uygulamasıdır. Gluten içeren ürünlerin başta buğday, arpa, çavdar olmak üzere yasaklanması gerekir. Tarihte zirai ürünlerin ilk formlarının izlendiği bu topraklarda, zengin bir tahıl ülkesi olan ülkemizde, bu hastalık nedeniyle bu ürünleri tüketememek hiç de kolay değildir. Bu nedenle hastaların son derece iyi bilgilendirilmesi ve diyete uyumlarının sağlanması en büyük önceliğimizdir. Glutensiz diyeti kararlı bir şekilde uygulayan çölyak hastalarının 2 hafta gibi kısa bir sürede hastalığa ait yakınmaları gerilemeye başlar. Kan testleri 6 ay içerisinde normale döner. Bağırsaktaki bozuklukların tamamen iyileşmesi ise 1 ila 2 yıl zaman almaktadır. Et, balık, yumurta, meyve ve sebze, süt, çok sayıda süt ürünleri, pirinç, mısır ve patates gibi çok sayıda gıda maddesi doğası gereği gluten içermemektedir. Hastaların hazır gıda alımı sırasında aldıkları ürün paketinde içerik okumayı öğrenmeleri büyük önem taşımaktadır."