Derviş Argun
Hey Delikanlı, Sen!
Türkiye'nin hangi süreçlerden geçtiğini ve hangi zor koşulları yaşayarak bu günlere ulaştığını anlattığımızda, kimi gençlerin burun kıvırdığını görüyoruz.
Taleplerinde haklı bile olsalar yöntemleri doğru değil. Hem de hiç doğru değil. Zira her süreç, şartlar, sebepler ve sonuçlar zincirlemesinde incelenmelidir. Mükemmele ulaşmak maliyetlidir. Bu maliyete ortak olmak, ahlaki bir zorunluluktur.
Toplum olarak o mükemmeli oluşturan yükün altına omuz vermeliyiz. Hem kenarda durup hiç bir risk almamak hem de mütemadiyen eleştirmek uygun bir yöntem değil.
Böyle bir kesim mi var?
Maalesef hem de çoğu genç kuşaktan böyle bir kesim var.
Burada talep ettiğimiz şey, idealizmi realizme kurban etmek değildir. İdeal olana ulaşabilmek için dibine kadar realist olmaktır. Mümkün olanı uygun olan zamanda dile getirmeyen duruş, kutsanacak bir duruş değildir. O kadar ki, beslenmeyen realizm, ulaşılmaya çalışılan ideal olanı, uzaklaştırır ve kavuşmayı geciktirir.
Yani ya sürece eşlik edip, eleştirini içeriden yapacak ve ideal olanı yakalamak için sinerji oluşturacaksın ya da kenardan bakılınca amuda kalkıp yürümeye çalışan bir adam görüntüsü vereceksin. Zor olanın birincisi, tercih edilenin ikincisi olduğunu görüyoruz.
Görmüş olduğu tek yurtdışı, hac ya da umre sebebiyle krallıkla yönetilen ve insan hakları kavramının bırakın içerik olarak, kavram olarak bile bulunmadığı Suudi toprakları olan selefimiz kuşakla, tüm batıyı ya gezmiş ya da bir şekilde bilen haleflimiz gençliğin aynı şeyleri talep etmeyeceği ve aynı dili kullanmayacağı mutlak bir gerçek.
Bu gerçek üzerinden hareket ettiğimizde, mirası getiren ve bu müktesebata hamallık yapan nesille, devralıp ileriye taşıyacak kuşağın, mümkün mertebe anlaşılabilir bir zeminde buluşması gerekiyor. Bunun içinde yakalamamız gereken renk tonu, her iki kesimin de ortak alanını temsil etmelidir.
Bu ülkenin tarihinde yaşanmış acıları bilmezsek geleceği kuşanamayız. O sebeple gençlerimiz, 2018 yılının değerlendirmesini yaparken 1930/40/50'li yılların yaşanmışlığıyla yapmalıdır. 2018'den sonrasının tasavvurunu ise, 1908 ile 1950 arasında yaşananları, 1960 ve 12 Eylül darbesini ve 28 Şubatı tefekkür ederek yapmalıdır.
Hiç bir şeye karışmayan, hiç bir projede rol almayan, yürümeyen hatta yerinde bile zıplamayan ama mütemadiyen durum eleştirisi yapan bir gençliğin ne kıymeti olabilir?
Bir yol gitmeniz, bir duruş geliştirmeniz, bir eylem ortaya koymanız lazım. Koyun ki, alternatif bir çizginin oluştuğunu fark edelim. Kurusıkı ve altı boş eleştiriyi zaten muhalefet yeterince yapıyor. Senin eleştirinin bir kıymet oluşturması, eleştirisini yaptığın şeyin, çektiğin kaygısıyla doğru orantılıdır.
Kaygı, eleştiriyi hem değerli hem anlamlı kılar. Kaygıyla birlikte dairenin içine girer ve altına koyduğun elin, taşın ağırlığından dolayı nasırlaştığını görürsün.
Bilmelisin ki, seni ölümsüzleştiren karşılığı olmayan boş sözler değil, dava taşı altında nasır tutan ellerindir.