Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Hicret Olayı ve Sonuçları
İslam Dünyası yeni bir hicrî yıla girdi. Hicretin 1429. yıldönümünü idrak ediyoruz.
Hicret, dava göçü demektir. Birçok amaç için yapılabilir. İnsan, bir beldeden bir beldeye, bir şehirden bir şehre ya da bir ülkeden başka bir ülkeye siyasi, ekonomik, can güvenliği, ilim, evlilik vb. gibi nedenlerden dolayı hicret edebilir. Ama asıl hicret, Allah ve Resulü için yapılandır.
Hicret eden kimseye, muhacir adı verilir. Kur’an’da hem hicret edenler ve hem de muhacirleri barındıranlar övülmüştür. Hz. Peygambere göre işin keyfiyet planında asıl muhâcir, haramlardan kaçan kimsedir.
Bütün peygamberlerin ve dava adamlarının hayatında hicret olmuştur.. Bu bağlamda medeniyetler hicretle kurulur. Hz. Peygamber de miladi 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret etmiştir. ‘Tebdil-i mekanda rahmet vardır” sözü hicreti anlatan en güzel sözlerdendir.
İslam tarihinde hicret olayı gerek sonuçları ve gerekse etkileri itibariyle bir dönüm noktası oluşturmuştur. İslam, Mekke dışına hicretle taşmış, Medine ufuklarından bütün bir dünyaya yayılmıştır. Böylece din, Medine’sini oluşturmuş, burada yaşanan din bir İslam medeniyeti vücuda getirmiştir.
Hicret, hakla batılın, iyi ile kötünün birbirinden ayrılmasıdır.
Hicret, hicrî takvimin başlangıcıdır. Hz. Ömer’in halifeliği zamanında Müslümanlar hicreti tarih başı kabul etmişlerdir. Bu başlangıç aynı zamanda İslam medeniyetinin orijinalliğinin bir vesikasıdır.
Hicretle birlikte ilk nüfus sayımı yapılmıştır. Hicretin ilk yıllarında Medine Müslümanlarının sayısı 1500 civarındadır.
İslam’ın bir şiarı olan ezan, bugünkü şekliyle okunmaya hicretle başlamıştır. Ezan, hem bir şiar, hem namaz vakitlerini bildiren bir tarz, hem Müslümanların var oluş ve egemenliklerinin bir alâmeti, hem de İslam mesajının özetinin tekrarlanmasıdır. Onun için gürül gürül ezanların okunduğu yerler, Müslümanların bağımsızlık ve hâkimiyetlerinin en büyük göstergesidir. Dolayısıyla bugün tek tip ezan uygulamasından acilen vazgeçilmesi gerekmektedir.
Hicretin 1. yılında Cuma namazı, hicretin 2. yılında ise Ramazan orucu ve zekatı farz; Ramazan ve Bayram namazları da vacip kılınmıştır.
Hicret; sevgi ve saadet medeniyetine kutlu bir yürüyüştür. Bu anlamda hicret, bir Müslümanın yaşadığı toplumdan, giyim-kuşam, akide, ahlak, davranış tarzı ve yaşayan Müslümanlık örneğiyle farklılaşmasıdır. Bunun adı, içinde yaşanılan toplumdan kopmak değil, aynı toplum içinde yaşamak suretiyle temsil Müslümanlığını görünür kılmaktır.
Hicret, bir ahdi vefa hareketidir. Bu anlamda hicret bir kaçış değil, yapılacak olan fethin bir başlangıcıdır.
Hicret, sabrın doruk noktasına ulaştığı bir andır. Onun için Hz. Peygambere: “Müşriklerin aleyhinde söyledikleri şeylere sabret, diren, onlara, tekrar görüşebilme kapısını açık bırakmak suretiyle en güzel bir şekilde hicret et” emrinin verildiği bir stratejinin tatbikatıdır. Dolayısıyla hicretin bize öğrettiği şey, dava için söylenilenlere sabretmek, bütün kapıları kapatmadan tekrar döne bilme ümidiyle en güzel bir şekilde ayrılmaktır.
Hicret, bütün yolların tıkandığı, bütün ağızların susturulduğu, ifade hürriyetinin ayaklar altına alındığı bir dönemde tebliğe açılan bir kapı ve yarma harekâtının adıdır. Mazeret üretmek yerine, çözüm geliştirme eylemidir. Çünkü arz, Allah’ındır. Allah’ın arzında Allah yolunda yürümenin her zaman imkânları oluşturulabilir.
Hicret, nezakettir, yâr’den, anadan, maldan, doğu-büyüdüğü memleketten göçmek şeklinde yerine getirilen bir fedakârlıktır. Dost için, Hz. Ebubekir’in ve Hz. Ömer’in yaptığı gibi yapmaktır.
Hicret, her şeyde özgün olmanın adresidir.
Hicret, iman ve mücadelenin simgesidir.
Netice itibariyle söylemek gerekirse, Allah ve resulü için yapılan hicretler, çağdaş sürakaların oyunlarını bozacaktır. Çünkü gerçek hicret ve muhacirlik; Allah’la birlikte olmaktır. Her daim Allah’la birlikte olanlar için korku ve hüzün yok, sükûnet ve aşk vardır. Allah’ın yardımı da onlaradır.
Hicretin, milletimize ve İslam âlemine hayırlar getirmesi dileğiyle.