Prof. Dr. Ali Akpınar
Hicretin En Büyük Meyvesi: Kardeşlik
Uhuvvet Kur'ân'ın israrla üzerinde durduğu ve sistemleştirdiği bir kavramdır. Erkek ve kız kardeş anlamına gelen ah-uht kelimeleri onlarca ayette geçer. Sözlükte 'ah' kelimesi istemek anlamına olup kardeş kardeşiyle aynı maksat ve gayeyi istediği için ona bu isim verilmiştir. Kur'ân'da geçen bu kelimeler, nesep bağıyla kardeşlik için kullanıldığı gibi; akrabalık, soydaşlık ve din bağıyla kardeşlik için de kullanılmıştır. Sözgelimi pek çok peygamber, kavimlerinin kardeşi olarak takdim edilmiştir. (Bkz. 7/65, 73, 85; 11/50, 61, 84; 26/106, 124, 142, 161; 27/45, 29/36) Yine din kardeşliği için de bu kelimenin kullanıldığını görmekteyiz. (2/178, 220; 3/103; 9/11; 15/47; 33/5 İhvânüküm fi'd-dîn; 49/10, 12; 59/10)
Hz. Peygamber Müslümanların maddî ve manevî her konuda birbirlerine yardımcı ve destek olmalarını sağlamak için Mekke'de Müslümanlar arasında kardeşlik (Muahât) ilan etmiş; hicretten sonra da ikinci kez Muhacirlerle Ensar arasında kardeşlik ilan etmiştir. Bunun sonucu Müslümanlar Mekke ve Medine'de birbirlerine destek olmuşlar, evlerinde ağırlamışlar, sahip oldukları tüm imkanları birbirleriyle paylaşmışlar ve bu konuda anlamlı örnekler sunmuşlardır.
Îsar da bir Kur'ân kavramıdır. Beş ayette (12/91, 20/72, 59/9, 79/38, 87/16) tercih etme, öne geçirme anlamında ve fiil formunda kullanılmıştır. Îsâr kavramına temel teşkil eden ayet ise şu ayettir:
"Bunlardan önce Medine’yi yurt edinip imana sarılanlar ise, kendi beldelerine hicret edenlere sevgi besler, onlara verilen ganimetlerden ötürü içlerinde bir kıskanma veya istek duymazlar. Hatta kendileri ihtiyaç duysalar bile o kardeşlerine öncelik verir, onlara verilmesini tercih ederler. Her kim nefsinin hırsından ve mala düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, işte felah ve mutluluğa erenler onlar olacaklardır." (59/9) Ayetin iniş sebebiyle ilgili kaynaklarda farklı örnekler yer almakta olup bunlardan bir kaçı şöyledir:
Peygamberimize yardım için müracaat eden bir yoksulu, Ensârdan Ebû Talha evine götürür. Evde çocukların yiyeceğinden başka bir şey yoktur. Ebu Talha, eşine şöyle der: "Sen çocukları bir şeylerle oyalayıp uyut, onların yiyecekleriyle Peygamberin misafirini ağırlayalım, karanlıkta biz de yermiş gibi davranırız." Öyle de yaparlar. Sabah olunca Peygamberimiz, yaptıkları işin Yüce Allah'ın hoşuna gittiğini söyleyerek onları kutlar ve bunun üzerine bu ayet iner.
İbn Ömer anlatır: Peygamberimizin ashabından birine bir koyun başı hediye gelir. Adam, kardeşim falan benden daha fazla ihtiyaç sahibidir, diyerek kelleyi ona gönderir. Gönderdiği adam da aynı düşünceyle bir başka kardeşine gönderir. Böylece kelle, tam yedi ev dolaşır ve ilk eve geri gelir. Bunun üzerine bu ayet iner.
Nadiroğulları’ndan elde edilen ganimeti Peygamberimiz, muhacirler arasında paylaştırmak istediğini Ensar'a danışır. Onlar, hay hay, başımız üstüne ey Allah'ın Rasülü, diyerek razı ve hoşnut olurlar. Peygamberimiz de "Allah’ım, Ensar ve Ensar çocuklarına merhamet et!" diye dua eder. Onlar hakkında bu ayet iner.
İslam Tarihi, bolluk ve bereket günlerinde olduğu gibi pek çok savaşta, kıtlık ve dar zamanlarda da yapılan pek çok îsar örneği ile doludur. İşte onlardan biri de Yermuk savaşındaki şu tablodur: Huzeyfetü'l-Adevî anlatır: Yermûk savaşının yaman kızıştığı bir gündü. Savaşa ara verildiği bir sırada elimdeki su kırbasıyla yaralıların arasında dolaşmaya başladım. Amcaoğlumu inlerken gördüm. Hemen yanına vardım, su ister misin, dedim. Evet diye başını salladı. Tam içirecekken, yakınında bir yaralının 'su' diye inlediğini duydu, 'ona götür' diye işaret etti. Hemen ona vardım. Kanlar içerisinde inleyen Hişam b. El-As'dı. Suyu ağzına vereceğim bir sırada, bir 'âh, âh' sesi duyuldu. Hişam, suyu içmedi ve ona götürmemi işaret etti. O şahsın yanına vardığımda, ölüm ona benden önce gelmişti. Bari suyu Hişam'a götüreyim dedim. Yanına geldiğimde o da ruhunu teslim etmişti. Amca oğluma yetiştireyim diyerek, ona yöneldim. Ne hazin ki o da şehid düşmüştü. Elimde su, kalakalmıştım.
Ebû Yezid Bestamî anlatır: Hicazda iken Belhli bir genç bana zühd anlayışımı sordu. "Bizler bulunca yeriz, bulamayınca sabrederiz" dedim. "Bu bizim Belh köpeklerinin yaptığının aynısı" dedi.
Peki dedim, sizin zühd anlayışınız nasıldır? Şöyle cevap verdi: "Biz bulamayınca şükrederiz, bulunca başkasını kendimize tercih eder ve dağıtırız."
Ebu'l-Hasen Antakî anlatır: "Otuz kadar kişiyle Rey kasabalarından birinde bir adama misafir olduk. Yanımızda hepimizi doyurmayacak kadar az birkaç ekmek vardı. Akşam ekmekleri parçalara ayırıp sofraya koyduk. Karanlık çökmüştü. Sofra kaldırıldığında ekmeklerin hiç eksilmediği görüldü. Çünkü herkes, hepimize yetmeyecek, hiç olmazsa arkadaşım yesin diye ona hiç el uzatmamıştı."
Din kardeşliğinin anlamı, dinin gereklerini yerine getirmede birbirine yardımcı ve destek olmak demektir. Bu hem maddî, hem de manevî yardımlaşma ve dayanışmayı içine alır. Müslümanların kendi aralarında gerçekleştirecekleri din kardeşliği, başka toplumlarda görülmeyecek şekilde onlara özeldir. Zira İslam'a göre din bağı, tüm bağların üstündedir.
Hz. Peygamber, “Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et” buyurur. Mazlumun elinden tutarak ona ardım etmeli, zalimin zulmüne dur diyerek ve onu zulamden kurtararak yardım etmeli.
Yeni bir hicrî yıla girmişken, bu anlatılanlar ışığında kardeşlik anlayışımızı ve kardeşlerimize karşı tavırlarımızı bir kez daha gözden geçirelim öyleyse.