Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Hizmete adanmış bir hayat
NEÜ, İlahiyat Fakültesi, Türk Anadolu Vakfı ve Konya İl Müftülüğü olarak vefatının 55. sene-i devriyesinde Hacıveyiszâde Mustafa Kurucu hocamız adına bir program düzenledik.
Amacımız, nesillerimize hayatını hizmete adamış olan hocamızı bütün yönleriyle tanıtmaktı. O, Anadolu’nun çölleştirildiği bir dönemde yaşadı. Hakaretlere, acılara, itilip-kakılmalara, bin bir türlü çilelere, yoksulluklara maruz kalmakla birlikte değerlerimiz alanında korkunç yıkımlara tanıklık etti. Şekva ehli olmak yerine şükrü ve mücadele etmeyi seçti.
Kurucu hocamız, acıları bal eylemesini bilmiş, dine hizmeti daima gündemlerinin ilk maddesi tutmuş insan-ı kâmildi.
Öyle ki, tüm olumsuzluklara rağmen aşklarını hiç kaybetmemiş, hasbîlik ve fütüvvet ahlâkını yaşam biçimi haline getirerek bir âlim sorumluluğuyla hareket etmesini bilmiş, gece-gündüz halkı irşâd etme yolunda tahammül göstermiş dava adamıydı.
Yeni nesillerin ve hepimizin ondan öğreneceği çok şey vardır. Onun, Hakk’a, hakikate ve ilme adanmış hayatının her bir safhasında ilmiyle âmil, ihlas ile yoğrulmuş bitmeyen bir mücadele azmi vardı.
Acıları bal eylemesini bilmiş olan hocamızın hizmet stratejisi, gece âbid, gündüz ise “en büyük kerâmet, halka hizmettir” ilkesiydi. Onun hizmet ve dava anlayışında, “felâketler dinimize gelmesin” arzusuyla yanıp tutuşan bir azim ve kararlılık vardı.
O, bir aşk adamıydı. İmam-Hatip neslinin kurucu hocasıydı. Bu uğurda, ‘bir talebenin yetişmesi için bin münafığın kahrını çekerim” demekten geri durmaz, hep bardağın dolu tarafını görmeyi tercih ederdi.
Hz. Peygamber Sallahu Aleyhi Vesellem: “Âlimler, peygamberlerin vârisleridir” buyuruyor. Vârislik nasıl olurmuş, gerçek vârislik örnekliğini işte biz onun hayatında buluyoruz. Peygamberlerin en büyük özelliği ‘hasbî’ oluşlarıdır. Yıllarca din hizmetlerinde bulunmuş olan rahmetli Hacıveyiszade Mustafa hocamız, bütün maddi yoksulluğa rağmen, aman felaketler dinimize gelmesin diye gayret göstermiştir.
Adanmış bir din gönüllüsü olan hocamız, hem camide görevini yerine getirirken, diğer yandan da cemiyet işleriyle yakından ilgilenmiştir. İslami ilimlerin inkıtaya uğradığı bir dönemde bir taraftan talebe yetiştirirken, aynı zamanda toplumun gönül dünyasında iz bırakacak kalıcı hizmetlere imza atmıştır.
O, dertli bir gönle sahipti. “Yahu bu kadar yıkıma uğrayan bir milletin sonu ne olacak? Bu olanlar bizleri bile sarstı. Ömrümüz ilimle, medreseyle, kitapla, Kur’an’la geçmesine rağmen, bu işler bizleri dahi sarstı..Ya hiç dini sohbet görmemiş; bir âlim, bir mürşid, bir Allah dostu ile görüşmemiş; böyle zatların semtine uğramamış, maneviyat âleminden feyiz almamış, bu neş’elerden, zevklerden mahrum yaşamış gençlerin hali ne olacak? Bu memleketin akıbeti ne olacak?” İşte onun düşüncesi, davası, endişesi buydu.
Bizler onu görmeden sevdik. Ona talebe olamadık ama onun yetiştirdiklerinin talebesi olduk. Onu çok özleyeceğiz.
Nûr içinde yat değerli hocam.