M. Faik Özdengül
Hüsmen Ağa
Günün birinde köyde muhtar seçimi zamanı gelir. Köyde pek de fazla alternatif yoktur. Zaten gençler çoktan ekmek derdine düşüp köyü terk etmiştir. Muhtar bellidir. Lakin aza seçecek kadar akıllı uslu seçenek yoktur. Mecburiyetten Hüsmen Ağa’yı da yazarlar listeye. Seçim yapılır. Hüsmen Ağa da aza olur. Ertesi gün Hüsmen Ağa sabah uyanır. Güneş doğmuştur. Pencereye uzanır. Perdeyi aralar. Birkaç kişi görünür yolda. Durumu abartmış olduğu belli olarak hanımına seslenir:
-Hanım Hanım bak buraya. Daha dün ben de şu yoldan geçenler gibi sıradan insanlardan birisiydim.
Gülüştüler. Anlatanın hikayesine.
Birisi, bizde de var o Hüsmenlerden dedi ve gülmeye devam etti.
Diğeri nerde yok ki diye ilave etti.
Biz de gülümsedik.
Sıradan olmanın üstüne çıkınca gerçekten de sıradan olmayı küçümseyenler, ya da artık sıradan olmadığına göre, seçildiğine göre, aklının da seçilmiş ve sıradan olmadığına inananlardan söz açıldı. Madem seçilmişti o zaman seçilmiş aklı ve zekasına güvenmeyi de abartmalıydı. Birden kendisinin farkına varmıştı. Alışıldığı gibi davranamazdı artık. Mesafeler oluşmaya başladı. Onun aklı ve zekasını referans alıyor, etrafındakileri kategorize ediyordu. Kendisiyle kıyaslayarak çevresindeki akılları sınıflıyordu. Numaralandırıyordu. Fakat hiç kimsenin aklı onunkine ulaşamıyordu. Çünkü seçilmişti.
Bizimle birlikte orada oturanlar kimden söz edildiğini biliyorlardı. Birbirlerine bakıp dudak büktüler. Biz henüz olan biteni somutlaştıramadık. Ancak somutlaştırmak da gerekmiyordu. Kılavuzum daha önce tavus kuşundan ve başına gelenlerden söz etmişti zaten. Makam hırsından. Şehvet hırsından bile elli kat fazlaydı makam hırsı. Ve mutlaka başının kesilip kurban edilmesi gerekiyordu. Eğer yoldaysa.
Laf döndü dolaştı ve akıl ve zeka konusunda düğümlendi. Düğümü açmak da Kılavuzuma düştü:
Bahtı yaver ve talihi kutlu olan bilir ki akıl ve zeka taslamak iblis’tendir, aşk Âdem’den!
Akıl ve zeka denizde yüzgeçliğe benzer... bundan az kişi kurtulur ve yüzgeçlikte bulunan nihayet gün gelir, gark olur gider!
Yüzgeçliği bırak, kibirden, kinden vazgeç...bu ırmak değil; denizdir deniz!
Hem de öyle sığınılacak bir yeri olmayan uçsuz bucaksız deniz ki yedi denizi bir saman çöpü gibi kapı verir!
Aşk, ileri gidenler için bir gemiye benzer...gemiye binen kişinin bir âfete uğraması nadirdir, çok defa kurtulur.
Aklı zekayı sat da hayranlığı satın al... akıl ve zeka zandır, hayranlıksa bakış görüş!
Aklı Mustafa’nın önünde kurban et...Hasbinallah de, yani Tanrı’m bana yeter!
Kenan gibi gemiden baş çekme... ona da zeki aklı bu gururu vermiş aldatmıştı. (4/1402-1409. Mesnevi)
Belki söz edilen de aramızdaydı. Öyleyse bahtı yaver ve talihli olma şansı yüksekti. Zira bu sözleri duyma nasibi de olmayabilirdi. Kılavuzum yine konuyu Adem ve İblis’e indirgedi. Ya ondan ya diğerinden. Koskoca bir okyanus, gemi de var. Gemiye binmek yerine kendi kulaçlarına güvenen ne yapar okyanusta. Ne hale gelir. Adem aşkı yani gemiyi seçip kurtuldu. İblisse kulaçlarına yani aklına ve zekasına. Niye yapar bir insan bunu? Niye binmez gemiye? Nuh Peygamber’in oğlu neden binmedi babasının gemisine. Kibirden ve kinden diyor Kılavuzum. Tenezzül etmediğinden. Bu huy küçük ya da büyük tezahürler gösterir. Küçüğünün varlığı da risklidir çünkü büyüğüne götürür. Ve koca okyanusta helak olup gitme olasılığı taşır. Bilmediği yolda dolanır durur da birisine sormaya tenezzül etmez. Kendine yakıştıramaz. Aklına akıl katıp danışmaz da kulaçlarına güvenir. Evet haklısın demeyi kendine yediremez. Seçilmişliği ve seçilmiş aklı İblis’ten bir tutam gurur ikram eder ona. Oysa yöntem çok açık. Aklı Mustafa’nın önünde kurban et.
Birden rahatsız olduğu belli olurcasına kalkıp gidince biz de kimden söz edildiğini öğrenmiş olduk. Eleştirilmeyi hiç kaldıramaz dediler oradakiler. Bu da onu alıngan yapıyor. Biz de kenarından köşesinden konuşuyoruz yanında. Çünkü hala seviyoruz onu.
Üzüldü Kılavuzum :
Keşke o yüzme öğrenmeseydi de Nuh’a minnet etse, gemiye girmeye tamah etseydi!
Keşke çocuk gibi hilelere cahil olsaydı da çocuklar gibi anasına el atsa, anasına sarılsaydı!
Yahut da nakli bilgi ile az dolu olsaydı da gönlü bir velîden vahiy ilmini kapsaydı! (4/1414-1416, Mesnevi)
Dedi. Ve babasından nakletti:
Babam, insanların padişahı, bunun için “cennetliklerin çoğu aptaldır” dedi.
Akıl ve zeka sana kibir ve gurur verir... aptal ol da gönlün doğru kalsın!
Aptallık dediğim halka iki kat maskara olan adamın ahmaklığı değildir... bu aptallık, ona hayran olan adamın aptallığıdır!
Kendilerini unutup Yusuf’un yüzünü görenler, o güzelliğe dalıp kalanlar... bu yüzden ellerini doğrayanlar yok mu işte onlar aptaldır!
Aklı, dost aşkında kurban et...akılların hepside o taraftandır, odur!
Akıllılar akıllarını o tarafa göndermişlerdir. Yalnız sevgili olmayan ahmak, bu tarafta kalmıştır!
Hayretle şu baştan aklın gitti mi başındaki her saç, bir baş, bir akıl kesilir!
O tarafta akla, beyne düşünce zahmeti yoktur...çünkü orada her ova, her bahçe akıl ve beyin bitirir!
Bu ovadan geçer, o taraftaki ovaya gelirsen nükteler duyarsın... oradaki bağlara, bahçelere gelirsen hurma fidanın sulanır, yeşerir!
Bu yoldaki köşkü, sayvanı, şöhreti şanı terk et... kılavuzun hareket etmedikçe hareket etme!
Başsız hareket eden, kuyruk olur... böyle adamın hareketi akrebin hareketine benzer! (4/1420-1430, Mesnevi)
Akrep sokacak kimseyi bulamazsa kendini sokup öldürürmüş. Kılavuzsuz kalmak ölümcül bir dert.
Ardından seçilmişin seçtikleri de birer birer kalkmaya başlayınca Kılavuzum da kalkmak için davrandı. Gün dar dedi ve söz ise çok geniş. Neredeyse bir ömür konuşsak azdır. Bu daracık çukurlarda mızrak oyununa girişmek oynayanları utandırır.
Canı sıkılmıştı besbelli.
Kalk dedi. Yol uzun. Halkın hatırı ve anlayışı vakitten yüz kere daha dar. Söyleyeceklerimizi söyledik. Yer çorak da olsa yağmur oraya da yağar. Çorak yer de ıslanır. Islandı da.
Kalanlardan izin istedik. Helalleştik.
Daha ıslanacak çok yer var dedi.
www.pozitifdegisim.com