Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
HZ. Peygambere saygısızlık
Danimarka ve Fransa gibi ülkelerde karikatür krizi şeklinde ortaya çıkan ve doğrudan Hz. Peygamberin şahsını hedef alan görüntülü-sesli ve yazılı hakaret biçimleri Müslümanları derinden yaralamıştır.
İslami değerlere –özellikle peygamberimize- saygısızlık, sadece bugün yapılmamaktadır. Aksine, İslam’ın ilk yıllarına kadar gider. Bu saldırılar; hem hiciv, hem sözlü ve hem de fiziksel yöntemlerle sürdürülmüştür.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bir âyette Hz. Muhammed (a.s)’ın bu saldırılara karşı nasıl bir tavır takınması gerektiği şu şekilde beyan edilmiştir: “Sen kötülüğü en güzel bir tarzda defet; o zaman bir de göreceksin ki seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sıcak bir dost oluvermiş! Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimse kavuşturulur.” (Fussilet, 41/33-35).İşte Peygamberimiz ve ilk Müslümanlar, bu ayet doğrultusunda bütün bu saldırılara karşı sabırla, metanetle, tevekkülle, kararlılıkla ve Allah’a olan sarsılmaz bir iman ve samimiyetle karşılık vermişlerdir.
Herkesin malumu, İslam tarihinde “hüzün yılı” diye bilinen sene Hz. Peygamber (a.s), İslam’ın dışa açılması için Taif’e gitmiş, dönüşte fiziksel saldırıya uğramıştı. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz, bu saldırıyı düzenleyenleri helak etmek üzere gelen meleklere: ‘‘Hayır! Allah'ın onların soylarından sırf Allah'a ibadet edecek, ona hiç bir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim!’’ (Buhari, Bed’ü’l-Halk, 7) ,demek suretiyle bunların yok edilmesine razı olmadığını ifade etmişti. Onun amacı, kaybettirmek değil, kazanmaktı.
Bugün kasıtlı olarak, İslam karşıtlığı “şiddet” üzerinden üretilmeye çalışılıyor. İslam ve Müslümanlar, “şiddet”le ilişkilendirilmek isteniyor. Bu konuda Müslümanların oyuna gelmemesi ve şiddet dilini kullanmaktan kaçınması gerekiyor. Şiddet diline karşı, inadına gönül dili tercih edilmelidir. Nasıl ki Hz. Peygamber (a.s), Mekke’nin fethinde, muktedirken bile, İslam’a ve Müslümanlara hayatı dar eden kimselere “af dilini” kullanmışsa, bizler de kazanmak üzere onun yöntemini kullanmalıyız. Asıl iyilik, muktedirken bağışlamaktır. Asıl iyilik, kötülük yapana iyilikle karşılık vermektir.
Bir Müslümanın temel amacı, güzel örnek oluşturmak ve İslam’ı insanlara sevdirmektir. Onlar bizim kutsallarımıza saldırdı diye biz onların kutsallarına saldıramayız. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de Müslümanlar uyarılmaktadır: ‘‘Allah'tan başkasına tapanlara (ve putlarına) sövmeyin; sonra onlar da bilmeyerek Allah'a söverler…” (Enʿam, 6/108). Çünkü onların hakaretlerine karşı aynısıyla mukabelede bulunmak onları doğru yola yöneltmeyeceği gibi, inatlarını ve kinlerini arttırmaktan başka bir işe de yaramayacaktır.
Bugün yapılması gereken nasıl ki dünyada antisemitizmle ilgili uluslararası yasalar çıkarılmışsa, İslamafobi alanında da aynı şekilde yasaların çıkarılması için mücadele vermektir. Bununla birlikte İslam sevmezlerin bu saldırılarına ve tahriklerine aynısıyla karşılık verdiğimiz takdirde dinî değerlerimize mi yoksa onların emellerine mi hizmet etmiş oluruz? Bunun muhasebesini iyi yapmalıyız. Ayrıca hakaret içerikli yayınlara dikkat çekerek İslam’ın evrensel değerlerini en güzel bir şekilde sunan, çeşitli dillerde yazılı, görsel yayınlar hazırlamalıyız. Özellikle gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde ferdi ve toplum olarak Müslümanlara zarar verici herhangi bir davranış içine girmemeliyiz. Şunu unutmamalıyız ki, onların Hz. Peygambere yönelik saldırıları, onu daha da büyültmeye yarayacaktır.