Hümeyra Uslu
İfade Biçimlerimiz ve İfade Edemeyişlerimiz
Türkçeyi seviyorum ben. Canım dilimiz… Ne güzel nüansları var, ne güzel detayları barındırıyor.
Misal gönül yorgunluğu diye bir tabir var Türkçemizde. Bunu İngilizceye çeviremezsiniz. İngilizceyi neresinden bilirsin derseniz, içinden efendim. Batı dillerinde bu kadar kapsamlı bir ifadenin tam karşılığı yoktur, belki doğu dillerinde mümkün. Misal Japonlar belki, bizdeki gibi şiirsel tabirler bulabilirler.
Gelelim gönül yorgunluğu meselemize. Nedir bu yorgunluk bir çeşit deprem mi? Yıkım mı, yanmak mı? Erimek ya da çözülmek mi? Ya da moda tabiriyle depresyon mu?
Besmele çekip bir işe koyulurken hevesle, azimle, umutla, arzuyla hareket ediyor musunuz? Efendim? Duyamıyorum ama hayır der gibisiniz. Bu sorunun cevabı olumsuz ise ruhunuz yorgun efendim. Yaşadığınızın, hissettiğinizin ne kadar farkındasınız? Hiç mi? Az mı? Eskiler suyun durgunluğu derlermiş misal. Suyun durulması… Arzular, talepler akmıyorsa içinizdeki o su kirleniyor. Ruhsal tükeniş başlıyor.
Derdimizi ifade edemiyoruz ya o üzüyor bizi. Yaşadığımız sıkıntıları anlatamıyoruz.
Mutsuzum, huzursuzum diyoruz ama anlatamıyoruz. Oysa canım ifadelerimiz var değil mi? Karşı tarafın bizi geçiştirmeyeceğinden de emin değiliz. Hüzün demiyoruz mesela, kafam bozuk, gerginim diyoruz.
Yahu keder desene. Keder de gam de. Dertliyim de. Bu ifadeler seni daha insan yapar. Daha ince daha nazik ifadelerle anlatınca bence karşıya da, yani toplumsal olarak da duruşunuz daha anlaşılır olur. Olmaz mı?
İçimde bir boşluk var diyecekken, çaresizim diyoruz.
Bir sis içinde kaybolduğunu ifade edemiyor çoğu kişi. Çaresizlik dediği o. Yılgınlık ve bıkkınlık bir safta yan yana durunca sonuç, yokluk âlemi.
Peki, ne yapacağız. Nasıl anlatacağız kendimizi?
Durduk yere içten bir şarkı söyleme ihtimaliniz var mı? Ruhunuzu sevdiğiniz bir şeylerle doldurma ihtimaliniz peki? Problemler karşısında mücadele etme gücünüz? Gelecekte yapmak istediğiniz şeylerin hayalini kurmayı deneyin. Niçin yaşadığınızı anlamaya çalışın.
Ben şöyle düşünüyorum, insanın kendisi kendini az da olsa anlayabilirse mevcut hapishanesinden çıkmanın bir yolunu bulur da, kendini bir ifade edebilirse işte o zaman hikâyenin boyutu değişecektir.
Yazar demiş ki “yalnız hüznü vardır kalbi olanın.” İfadeye bakar mısınız? İşte böyle anlatılır dert. İşte böyle izah edilir bir haleti ruhiye.
Tam olarak bunu anlatıyorum. Kimse sizin yaralarınızı görmek, size acımak zorunda değil. Ancak sizin kendinizi izah etme şansınız var. Kendinizi anlatmayı denemelisiniz.
Hüznü ifade edişimiz gibi neşemizi de anlatmalıyız. Karanlık ülkelerden çıkmış hallerimiz vardır hani, onları da cümleler içine yerleştirebiliriz.
Hepimiz günahkârız ama hiçbirimiz sonsuz bir biçimde cezalandırılamayız. Hepimiz bir parça mutluyuzdur ancak sonsuz huzur yoktur.
Sonbahar marka bir mevsim biliyorum ama yaz da var. İlkbahar da var mesela. İlerlemenin ifadesi de güzeldir. “Sen yürümeye başlayınca yol kendiliğinden görünür” demiş Hz. Mevlana. Bakın bu da hazine değerinde bir ifadedir.
Hüznünüzü de sevincinizi de anlatın. Konuşun, izah edin, o gözlerle bakın, o kahkahalarla gülün. Gayretinizi gösterin.
Hem dil olarak hem kültürel anlamda bir dolu ifademiz, bakışımız, duruşumuz var. Kullanın onları.
İnanın bana sizin olumlu ya da olumsuz tablolarınızı hiç kimse merak etmiyor. Ancak anlatmayı denerseniz belki anlaşılır mateminiz. Belki o zaman, birileri ortak olur sevincinize.
Toparlarsam, kendinizi takip edin. Yolunuzu kaybetmemek sizin elinizde.
Anlatın. Çiçeğe, gökyüzüne, bir dosta, sevgiliye, bahara, yeni doğan güne. Ve Allah’a… Anlatın.
Hoşça kalın, hoşça bakın kendinize.