yazar-34
İhbar ediyorum Başbakan yanılıyor
Başbakanımız özel hastanelerle ilgili Halkı yolunacak kaz görmesinler! uyarısını yapmışlar. (14.08.2005 Pazar günkü gazeteler) Bir kere teşhis yanlış! Çünkü birilerine kaz muamelesi yapanlar, genellikle, direkt kendilerine müracaat eden vatandaşa değil, o vatandaşların üzerinden kamuya kaz muamelesi yapmaktadırlar. Kusura bakmasınlar, ama tanrı ile ilişkileri bu kadar sorunlu hale getirilmiş bir nesil ürettikten sonra (Bu süreçte başbakanın sorumlu olup olmaması önemli değil), kişilerin kendiliklerinden menfaat duygularına ket vurmalarını beklemek pek bir anlam taşımıyor. Hatta ilgili kişiler beş vakit namazlarını aksatmayan tipler olsalar da, bu böyledir. Çünkü bireysel ibadetlerini yaparken, insanlarla veya kamuyu temsil eden otorite (bu temsilin meşruiyeti tartışılsa bile) ile ilişkilerinde hak yemek, gerçekte tanrı ile ilişkilerin zedelenmesi demektir. Bu konumdaki bireylerin dini kavrayış ve yaşayışları seküler olarak tanımlanabilir, çünkü bu insanlar âhiret kazancı ile dünya kazancının arasını ayırmış ve âhiret kazancı ile dünya kazancını farklı kurallara bağlamışlardır. Peygamber, bu tür ilişkileri bir yere oturtabilmemiz için bize, insanların namazlarına abdestlerine değil, dirhemlerle dinarlarla ilişkilerine bakmamız gerektiği ölçütünü vermektedir. Dinarlar söz konusu olunca ateistle sözde teist bir araya gelivermektedir.Bu noktada, kişilerin içlerinden bir duygu sevkiyle (vicdan) benim bu işi yapmam dürüstlüğe sığmaz! demeleri veya toplumsal bir denetim mekanizması ile (emr-i bil maruf, nehy-i anil münker) o işten alıkoyulmaları mümkün olamaz. Maneviyatları zayıflayan (sekülerleşen) insanlar vicdanlarını kaybederler ve yine maneviyat zayıflığı, zararı direk kendisine dokunmadıkça, kişinin kendi dışında cereyan eden hadiselere müdahil olmasını engeller. İnsanlar müdahil olmak istemezler, çünkü müdahil olmak, mücadele etmeyi gerektirir. Mücadele etmek, birçok riski barındırır, çünkü yanlışı alışkanlık edinenler çoğu kere arsızlığı, serkeşliği de alışkanlık etmişlerdir ve daha da kötüsü idari/bürokratik kademelerde destekçileri vardır. Bu şehrin insanı hatırlayacaktır: Şehrimizde faaliyette olan hastanelerden birinin bir özel üniversitenin Araştırma ve Uygulama Merkezi unvanını kullanması engellenirken, başka bir özel üniversitenin, burada, Araştırma ve uygulama Merkezi açmasına müsaade edildi. Hem de bu unvan altında tamamen özel hastanecilik yaptıkları, üniversite işlevi ile zerre kadar ilgilenmedikleri halde. Ruhsatları merkez olmasına karşın, halkı yanıltıcı biçimde üniversite hastanesi imajını kullanarak Bürokrasideki bilekleri büken güç, birinin bileğini bükerken diğerinin önüne en ufak bir çakıl parçasının dahi gelmesine müsaade etmiyor, onu, himayeye en fazla mazhar buluyor.Yine, bir sermayedar, bir-kaç tane uzmanı bir araya getirip özel bir dal merkezi kuruyor, ama halkın cehaletinden istifadeyle, burayı, o dalda bir ihtisas hastanesiymiş gibi lanse ediyor; ahlaksızlık derecesinde mübalağalı ve gerçek dışı ifadelerle haber formatında reklâmlar yaptırıyor. Merkezde yapılan tedavi uygulamaları, bir uzmanın herhangi bir hastanede yapabildiğinden fazla değil, hatta eksik bile; ama onlar, bütün dallarda hizmet sunan müstakil bir hastane ile aynı ciroyu yapıyorlar. Uzatmadan, sözü eğip bükmeden söyleyelim: Özel hastanelerden/dal merkezlerinden bir kısmı resmi anlaşma yaptıkları kurumlar üzerinden devleti (kamuyu) soymaktadırlar. Ellerinde olan teşhise yönelik cihazları, gerçek anlamda gerekli olup olmadığına bakmadan, adeta tıbbi gerekçe icat ederek, müracaat eden herkese kullanmak suretiyle Gerekli olup olmadığına bakmaksızın birçok hastaya girişimsel uygulamalar yapmak suretiyle Yapılmayan tetkik ve tedavileri yapmış gibi fatura etmek suretiyle Tüm bu uygulamalar sırasında zaman zaman hastanın sağlığını da tehlikeye atıyorlar. Örnek mi? Sırf daha çok kazanmak için diyabet hastası olduğu bilinen ve diyabet ilaçları kullanan hastaya oral glikoz tolerans testi (OGTT) bile yapabiliyorlar! Basit ve ucuz filmlerle teşhis koyulabilecekken en pahalı filmleri çekiyorlar.Ülkemizde enflasyon düşmekte olsa da, biliyoruz ki, insanlar hâlâ ekonomik sıkıntı çekmektedirler. Muayene için harcayacağı para birçok kişinin zoruna gitmektedir. İşte, tuzak burada devreye girmektedir: Ey resmîler, gelin biz muayeneden fark almıyoruz diyorlar. İnsanımız da, sağ olsun pek kanağandır, bu çağrıya hemen, Hanım! Çocuklar! Haydi, bedavaymış! Hep beraber bir gözden geçirtelim kendimizi (veya bilmem şu organımızı)! diye, anında cevap veriyor. Al sana günler ilerisine kadar dolu randevu defterleri Peki, alınmayan fark ne oluyor? Alınmayan fark devlet üzerinden kamuya, alınmayan miktarın beş-on katıyla, hatta bazen yirmi-otuz katıyla, fatura ediliyor. Ondan sonra gel tatlı kâr deyip el ovuşturmak kalıyor. Ha bir de, tahsilâtta pürüz çıkmaması için gerekli ayarlamalar, düzenlemeler!Bu ülke geçmişte, otoyollar vs üzerinden bir müteahhitlik yolsuzluğuna-soygununa uğradı; Özel bankalar üzerinden kamunun soyulmasını gördü. Kamu hastanelerindeki sağlık üzerinden yapılan yolsuzlukları-soygunları yaşadı Şimdi, evet şimdi, bu ülke kendisini, bir kısım özel hastane ve merkezler üzerinden yapılan yolsuzlukların-soygunların, bir lağım patlaması gibi çirkef bir biçimde, ortaya saçılıp döküleceği günlere hazırlasın!İktidar ve bürokrasi, vaktinde denetim yollarını bulup geliştirmediği ve gerekli denetimleri yapmadığı için, yarın bu iş olduğunda, hukuk önünde suçlanamasalar da, vicdanlıların vicdanlarında mahkûm olmaktan kurtulamayacaklardır! Fark alanlar da almasın diye düşünülüyorsa hemen söyleyiverelim bu düşünce yanlıştır. Kişiler temin ettikleri mala/hizmete bedel ödemelidirler. Aksi halde aile boyu iki ayda bir randevu defterlerini doldururlar; ayrıca hizmetin kalitesi de düşer. Bunu sonra yazarız.Şunu vurgulamadan bitirmeyeceğim: Biz, kesinlikle, muhalefet etmek için yazmıyoruz! Biz, ülkemizi seviyoruz! Biz, işimizi seviyoruz! Mesleğimizin kutsallığını ve itibarını kurtarmak istiyoruz!Ve biz, milyonların kendilerinden ümid beslediklerinden ümid kesmiş de değiliz; başarmaları için hep dua ediyoruz.