yazar-64
İkinci Meşrutiyet
Bir Kaç Başka Açıdan İkinci Meşrutiyet
TARİH ARAŞTIRMACILIĞI VE HÜR DÜŞÜNCE
Maalesef lise yıllarında gördüğümüz eğitimin ürünü müdür bilinmez güzel bir yazı, makale, şiir gördüğümüz zaman hemen eserin yazarı hakkında bilgi edinmeye girişiyoruz. Oysa çağdaş eğitimcilerin haklı olarak kızıp eleştirdiği bir durum bu. Zira özellikle edebiyat, tarih gibi sosyal içerikli, insanı merkeze alan bilimlerde önemli olan iki tarz okumadan bahsedilmektedir. Bunlardan birisi metin merkezli okuma diğeri de okur/öğrenci merkezli okumadır.
Özellikle metin merkezli okuma eğitimde yapısalcıların başvurduğu bir yöntemdir. Ben de uzun süredir basında takip ettiğim bir yazarın yazısı hakkında birkaç şey söyleme sadedinde googledan yazarın ismini ve soy ismini girerek hayatı hakkında bilgi edinip size önce hayatı hakkında kısa bir bilgi vermek istedim ama “vikipedi” gibi başvurduğum belli başlı kaynaklarda ilgili yazarın isim ve soy ismine rastlayamadım. Tam bu sırada yukarıdaki düşünce bu aradığını bulamamazlığın hafifletici sebebi hükmünde imdadıma yetişti.
Maalesef gündelik hayatın yoğunluğu ve akademik alanınızın size verdiği fırsat ölçüsünde tarih gibi kıymetli bir bilim dalı ile ilgili gelişmeleri takip edebilme kapasiteniz ancak ilgili bilimin aktüel tarafını günlük gazetelerden okumakla sınırlı kalıyor. Bu konuda da doyurucu anlamda sizin ihtiyacınızı karşılayabilen maalesef beş parmak olan bir elin iki parmağı kadar… İşte yukarıda bahsettiğim yazar da bunlardan biri Ayşe Hür… Diğerinin Mustafa Armağan olduğunu bilmem söylememe gerek var mı?...
Kıymetli okurlarımız yukarıda sarf ettiğim “Maalesef gündelik hayatın yoğunluğu ve akademik alanınızın size verdiği fırsat ölçüsünde tarih gibi kıymetli bir bilim dalı ile ilgili gelişmeleri takip edebilme kapasiteniz ancak ilgili bilimin aktüel tarafını günlük gazetelerden okumakla sınırlı kalıyor.” İfademizden kesinlikle aktüel manada tarih araştırmacılığını küçümsediğimi düşünmesinler. Zira benim bunu yapmam için her şeyden Tarih biliminde bir üniversitede ordunaryüs olmam lazım ve bu ünvanı da taşıyamayacak kadar kasıntı olmam lazım ayrıca bu ünvanın bana verdiği haklardan birinin de başka emek ürünü eserleri küçümsemek olduğunu düşünmem lazım ki küçümseme cüretini göstereyim. Gerçi Türk üniversitelerinde istendik anlamda o seviyeye gelmiş pek çok kimsenin yaptığını tartmaya kalkmak da benim tasarrufumda değil…
Ancak şu var ki aktüel mana da tarihçilik sadece akademik araştırma ortaya koyma işinden daha zor. Zira aktüel manada tarihçilik yorum yapabilmeyi, bireysel olarak belli kalıplara bağlı kalmadan eldeki verilerden yola çıkarak orijinal düşünceler ortaya koyabilme hürriyetini kullanabilen veya bu hürriyete sahip ya da böyle bir hürriyete sahip olduğunu müdrik olabilmeyi gerektirir ki işin de zorluğu burada
MEŞRUTİYET
Yakın tarihe lise yıllarımdan bu yana alaka duyan birisiyim. Bu sebeple üniversite yıllarımda da Tanzimat’tan Cumhuriyet’e uzanan edebi dönemleri ilgi ile takip ettim . Bu yıl 23 Temmuz II. Meşrutiyet’in sene-i devriyesi olması sebebi ile bu konuda pek çok şey yazıldu çizildi ki yine bu konuda en orijinal yorumlar yukarıda mezkur iki yazarımızın tespitleri ışığında geldi… Bu yorum ve tespitlerden yola çıkarak meşrutiyetin “bir halk devrimi mi yoksa tepeden inme bir devrim mi?” olduğu yönündeki tartışmalar artık herkesin malumu olan şu sonucu ve beraberinde yeni bir tartışmayı da getirdi. O da şuydu: Bugün, bir halk devrimi olmaktan uzak meşrutiyet tezinden yola çıkacak olursak, akla şu soru geliyor: “O halde osmanlı’nın içinde bulunduğu yönetim sorununa çare bulma ve demokrat bir yönetim oluşturma hususunda halk bilinçsizdi de o yüzden iş elit(kültür ve birikim manasında değil maddi cihetiyle ve mevki derecesi itibariyle üst tabaka manasında) kitleye düştü? Yoksa bu millet bu işlerden anlamaz yüzüne gözüne bulaştırır diye halka rağmen halk için bir kalkışmanın mı ürünüydü bu meşrutiyet?”
Bu yazıdan itibaren bir sonraki yazılarımızda eldeki veriler ışığında bu konu üzerinde duracağız.