Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
İlahi ışığa yönelmek
Hidâyet, Allah’ın insanda doğru yolu bulma fiilini yaratması; ihtida ise, kulun hidâyet bulmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de: “Allah dilediği kimseyi şaşırtır, dilediğini de doğru yola koyar”(el-En’âm 6/39) buyrulması, Allah’ın kullarına bizzat kendisini “kudret” sıfatıyla vasfetmesiyle ilgilidir. Yoksa âyette söz konusu edilen mana, insandan irade özgürlüğünün soyutlanması ya da soyulup çıkarılması anlamına değildir. İnsanların ihtiyarî/iradi fiilleri İlahi fiilin icad ve yaratmasıyladır. Kâfir küfrü seçer, Allah da onda küfür fiilini yaratır, kul da sapar; mü’min de imanı seçer, Allah da onda hidâyet fiilini yaratır, kul da ihtida eder.
İtikatta orta yolu tutanlara göre Yüce Allah, tutum ve davranışlarının gidişi itibariyle asla imana ermeyeceğini bildiği insanların dışında hiç kimseyi saptırmaz, sapıklık içinde bırakmaz. Yine Allah, imana/hidâyete eğilimini bildiği insanların dışında kimseyi doğru yola yöneltmez, doğru yola sokmaz. Bunun içindir ki, yukarıdaki âyette Allah’a izâfe edilen ‘saptırma/sapıklık içinde bırakma’ ifadesi, Allah’ın, sapmaya eğilim gösteren kişiyi rahmet ve hidâyetinden yoksun kılarak kendi haline bırakması (tahliye) anlamına, “doğru yola yöneltme” (hidâyet) ifadesi ise, bunu hak eden kişiye başarı (tevfîk) ve destek sağlaması anlamına gelir.
Yüce Allah, yüzüstü bırakılmayı hak edenlerin dışında kimseyi yüzüstü bırakmaz; buna karşılık yardım ve desteği hak edenlerin dışında kimseye yardım ve destek vermez. Bu durum, sonucun, insanın serbest seçimine bağlı olmakla birlikte, özellikle hidâyete yönelişte, Allah’ın destek ve yardımını hesaba katmayı da gerektirmektedir. Zaten hidâyet kelimesinin anlamında da bu mana vardır. Hidâyet, talep edilene ulaştıracak yola kılavuzluk etmek veya talep edilen şeye ulaştıracak yolu göstermektir.
İmâm-ı Mâtürîdî, birtakım insanların kendi istek ve özgür iradeleriyle iman ettiklerini, geri kalanların da Allah’ın din ve taatından yüz çevirmelerinden dolayı, hidâyetten men olunduklarını, bu konuda hiçbir zaman cebrin/zorlamanın sözkonusu olmadığını söyler. Bu konuda görüşlerini temellendirdiği şu âyetleri de zikreder:
“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa, hepsi toptan iman ederlerdi.” (Yunus 10/99).
“Dileseydik herkesi doğru yola iletirdik.” (Secde, 32/13).
“Allah dileseydi, elbette onları hidâyet üzerinde toplayıp birleştirirdi.” (En’âm 6/35).
Mâtürîdî Kelam bilginleri, insan neyi irade ederse Allah onu, onda yaratır. Allah hâlık/yaratan; insan kâsib/isteyendir. Allah, kulun istekleri doğrultusunda ihtida fiilini yaratmak suretiyle el-Hâdi/hidâyete ulaştıran sıfatını aldığını söylerler.
Hidâyetten amaç, din yolunu sadece beyân etmekten ibaret değildir. Hidayetin salt doğru yolu beyan etmek olmadığını şu âyetler çok güzel açıklar: “Sen sevdiğini hidâyete erdiremezsin; bilakis Allah, dilediğine hidâyet verir.” (Kasas 28/56).
Şayet hidâyet, sadece doğru yolu beyân etmek olsaydı, onun Hz. Peygamberden nefyedilmesi doğru olmazdı, zira o, sevdiğine de sevmediğine de doğru yolu göstermiştir, hidâyeti açıklamıştır. Böylece Allah’ın doğru yolu açıklaması, herkes için umumi olarak meydana gelmiştir.
Allah’ın dışındaki yol göstermeler, mecazî anlamda birer vesileden öte geçemez. Ama kişi özgür ve içten arzu ve isteğiyle doğru yola girmeye yatkınsa, hidâyete yönelirse, Allah da mecazi anlamda kulunun elinden tutarak doğru yola çıkarır.
Hidayet olayında kör bir fatalizm manasında kadercilik yoktur. Hidâyet konusunda fiilin Allah’a izâfe edilmesi yaratma açısından, fiilin insana nispet edilmesi de seçme (ihtiyar) açısındandır.
Netice olarak hidâyet, insanın yepyeni bir dünyaya yeniden doğuşu, yeniden hayat bulmasıdır. Bu dirilişin gerçekleşmesinde ana etken, insanın İlâhî ışığa bütün benliğiyle yönelmesidir. İnsan bu İlâhi ışığa yönelmeyi içten, samimi olarak istediği zaman Allah’ın kullarına hidâyeti devreye girecektir. Her ne kadar hidâyet, insanın kesb ve iradesiyle kayıtlı ise de, mazhar-ı İlâhi’nin bir lütfu olduğu gözden ırak tutulmamalıdır. Çünkü insanın gönül dünyasında seçme, tahrik ve meyletme gibi bir takım arzu ve istekler vardır. Bu arzular Allah tarafından yaratılmış olup, insan kudreti bunlar üzerinde tesirli değildir. Allah her hangi bir fiille bunları yarattığı zaman, insan bu duygularla fiili sağlam bir irade ile gönülden arzular ve ister. Bunun akabinde de Allah, insan için o fiili yaratır. İşte hidayete ulaşma da bu şekilde gerçekleşmektedir.