M. Faik Özdengül
İnşallah ben geldim!
Nasrettin Hoca’ya atfen anlatılır. Hoca hanımına yarın pazara gidip eşeği satıp geleceğim der. Hanımı, Hoca inşallah de diye uyarır. Hoca yahu ne var ki bunda gidip satıp geleceğim abartma cevabını verip kızar. Hoca sabah yola çıkar. Yolda eşkiyalar yolunu çevirir. Elinden eşeğini alır. Bir araba sopa yedikten sonra, yağmur altında gecenin geç vakti eve ancak geri dönebilir. Kapıyı çalar ve hanımın kim o sesine güç bela, aç hanım ben geldim inşallah diye cevap verir.
Ben de Ramazan ayı öncesi yıllık iznimi alıp rahat ve gailesiz bir Ramazan geçireyim demiştim. İnşallahı unutmuşum. Oysa ayetle emredilmiştir bir şey yapacağım dediğinizde inşallah deyin diye. Bağışlanma diliyorum Yaradan’dan. Unutma nelere mal oldu? İznin ertesi günü acil bir telefonla bir kursa çağrıldım. Bir hafta o devam etti. İki gün aradan sonra bir pazartesi sabahı hiç hatırlamadığım tarzda müthiş bir karın ağrısı. Dayanamayıp tıp fak acile gittim. Acil dedimse acil! Üzülerek yazmak zorundayım. Benim de mezun olduğum fakültenin acilinin acilliği gözden geçirilmeli. Bunu doktor arkadaşlarımla da paylaştım. Eğer benden habersiz eşim orada başka bir bölümde görevli doktor arkadaşı aramasa mide rahatsızlığı reçetesi alıp gönderiliyordum. Arkadaşım bir gün yatırdı ve birkaç tahlil yaptı meğerse problem safra kesesindeki taşmış. 2 gün yatıp çıktım, ameliyat önerisini hazmettikten sonra kabul edip geçen pazartesi yeniden gittim ve ameliyat oldum. Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç Dr Celalettin Vatansev ve ekibine şükran borçluyum. Geçen hafta yazamadım bu nedenle. Şimdi daha iyiyim.
Bir şekilde biz doktorların da kendini yeniden gözden geçirmesinden yanayım. Hastalarımıza empati yapmakta zorlandığımızı düşünüyorum. Kendimi de ayırmıyorum. Ben de yıllarca benzer şeyler yaptım. Şartlar elbette bahane edilebilir. Bütün zor şartlarımıza rağmen hastalarımızın beklentilerine biraz daha yaklaşmalıyız diye düşünüyorum. Hastaneye gittiğim ve yattığım zamanlarda bazı gözlemlerim de oldu. İlk değil ameliyat oluşum ya da doktor olmanın dışında hastanede gecelemem. Yıllardır ordayım. Hastaların oda numarası ya da hastalıklarıyla anıldığını önceden de biliyorum. Artık değişmeli diye yazıyorum. Hastanın bir adı var. Ben ameliyathane kapısına geldiğimde getiren görevli benden 3 numara diye söz etti. Orada 3 numaraydım. Servisteyken taşlı kese oldum. Doktor ve hemşirelerin çalışma şartlarını biliyorum. Ancak bizim muhataplarımız hastalarımız insan ve her birisi daha fazlasını hak ediyor. Yönetenler de sağlık çalışanlarının şartlarını daha insanca yapabilmek için çalışmalı.
Ne demek istediğim daha ayrıntıya girmeden satır aralarında belli oldu. Lafın uzunu çocuğa ve deliye söylenir diye bir darbı mesel hatırladım şimdi. Şimdilerde bir ilçede başhekimlik yapan bir arkadaşım söylerdi.
Peki ne öğrendim yaşadıklarımdan?
Neyin daha çok önemli olduğunu. Ağrı olmadan uzanıp bir yatağa uzanabilmenin önemini. Nefes alabilmenin rahatça ve verebilmenin önemini. Daha az yiyerek de rahatlıkla ve kolaylıkla yaşanabildiğini. Geçmiş ve gelecek endişesi taşımadan insanın kendisiyle daha çok baş başa kalmasının gerektiğini. Düşünmenin de tefekkürün de müthiş bir deneyim olduğunu. Sessizliğin daha aktif olduğunu. Her şeyin gerisinde sadece mutlak gücün olduğunu. Alan, veren, yaşatan ve öldürenin sadece O olduğunu. Dahası da mutlaka var. Onları da siz ilave edin.
Eğer şu dünyada yaşanası neyim var elimde diyorsa birisi, kendisini aldatıyor ve mutlak iradeyi zorluyor. Elinde nefes alıp vermek var. Ağrısızca uzanmak var. Elimde ne var diyebilecek konuşma meleken var. Söyleneni duyabilmen, yediklerini hazmedebilmen, kendi gözlerinle görmen, yürüyebilmen, istediğin yerde durabilmen ve bütün bunları düşünüp akledebilmen. Daha saymak gerekir mi?
Aman inşallah demeyi unutmayın.
Esenlik dileklerimle.
www.pozitifdegisim.com