M. Faik Özdengül
Isıt ellerimi!
Ruhum yeniden üşümeye hazır gibi, bak titremeye bile başladı sanki. Bedenim daraldı ama yetmedi korumaya. Bir yerlerden içime soğuk giriyor ama nereden?
Baş etmek zor, güçsüz oluşuma rağmen dayanmak kocama bir mecburiyetmiş gibi dikiliyor karşımda. Sinirimi bozuyor bazen.
“Hissettiğin o yüce duygu ne senden ne de sevdiğinden. O’nun lütfu bil, öyle taşı, göreceksin yükün hafifleyecek.” diye yazmış gönderdiği mesajda. Halbuki daraldığımdan haberi yoktu, bir kez daha hissetmiş olmalı. İlk defa olsaydı şaşırırdım gerçekten ama böyle hiç düşünmeden, çaba sarf etmeden yerli yerine koyuşu dostluğunu, ne ilk ne de son olacak. Halden anlayan gibisi yok.
Seni de dinleyen biri var mı yanında? Ağır yükünün bir tarafından omuzlayan? Gününün iyi mi kötü mü geçtiğini telefondaki sesinden anlayan? Anlatmak istemesen de ısrarla soran? Yine de dirensen, koşup görmeye gelen? Aman bırakayım, kendi kendine halleder nasılsa mı diyorlar yoksa?
Neden bu kadar kayıtsızlar? Benim derdim bana yeter diyip en yakınındakini kendi haline bırakmak işlerinin yolunda gitmesine yetiyor mu? Yoksa sahil-i selamet çok uzak göründü de gözlerine, sıkıntılar denizinde yüzenleri seyretmekten keyif almayı mı öğrendiler? Herkes kendisi dinlensin, kendisi anlaşılsın istiyor değil mi?
Oysa bir kez de sen başlamaya niyet etsen kulaklarını tıkalı görüp vazgeçiyorsun..
Ağlayabiliyor musun hala? “Bir insan en çok ağlarken güzeldir.” diyor ya şiirde(İlhami Çiçek), seni ağlarken görmeyi çok isterdim. Ağlatana şükürler gönderirdik, ellerimizde ellerini hisseder daha çok ağlardık.
“içimden dedim beraber yürüyelim olur mu?
varsın gemilerimizi taşıyamasın sular
varsın yarı yolda uyuya kalsın
bize gönderilen bahar.
içimden dedim beraber yürüyelim olur mu
varsın gölgemiz olsun hüzün
dilediği gibi uzatsın can evimize ayaklarını
varsın annemiz olsun tütün
hayat daha sert vursun yumruklarını.
içimden dedim ilmeği kaçmış bir hayat bizimkisi
nedir alnımızdan öpmek için izimizi süren
kalmış mıdır kalesi düşmüş bir şehrin cazibesi
nedir yalnız bize yakışan bu serüven.
bu serüven ki
bizden biri yaptı sırtımızdaki hançeri
ve terk etti bizi huzur denen sevgili
kalakaldık, şaşkınlığın avuçlarında
billur bir kuş gibi.
içimden dedim gömülü bir ırmağın yalnızlığıdır bu,
beraber yürüyelim olur mu?”(İbrahim Tenekeci)
Şimdi ruhumun ısınmaya ihtiyacı var. Güneşe yüzünü dönmesi gerek.
Nasıl?
“Birisi sana; "Güneş nasıldır?" diye sorarsa, ona yüzünü göster de; "Tıpkı böyledir!" de! Eğer sana ay'dan bahsederse, damın üstüne çık, ona seslen; "Tıpkı böyledir!"de!
Kim peri kızı görmek isterse, ona yüzünü göster; miskten bahsederse, saçlarını çöz; "İşte böyledir!" de!
Kim sana; "Acaba ay bulutların içinden nasıl sıyrılır çıkar?" diye sorarsa, kaftanının düğmelerini birer birer, yavaşça çöz, ona kendini göster de; "Tıpkı böyle çıkar!" de!
Birisi sana; "Acaba Hz. İsa ölüyü nasıl diriltti?" diye sorarsa, dudaklarını uzatıp onun önünde bize bir öpücük ver ve; "işte böyle diriltti!" de!
Kim; "Acaba aşk şehidi nasıl olur?" diye sorarsa, ona bizi, bizim canımızı göster ve; "Tıpkı böyle olur!" de!
"Can bedenden ayrıldıktan sonra nasıl olur da geri gelir ve tekrar bedene girer!" inancını inkar edenlere karsı, gel, evimize gir de; "İşte böyle olur diye göster!
Her nerede olursa olsun, bir aşk feryadı duyarsanız, Allah hakkı için biliniz ki, o feryad bizim hikayemizdir, bizim feryadımızdır! "Bizim feryadımız, iste böyledir!" demektir!
Dostun vuslat sırrını seher rüzgarından başka kimseye açmadım, söylemedim! Seher rüzgarı da, kendi sırrının safası yüzünden; "Evet" dedi; "Tıpkı böyledir!"(Divan-Kebir)
Ruhunu ısıtmak istiyorsun, ellerin soğuk madem, o zaman dinle:
Kalk, külahını yana eğ; gam ve keder tuzaklarından sıçra ve kurtul! Ruhun yanağını öp, sevincin saçlarını tara!
Kalk, gökyüzüne yüksel; meleklerle tanış, dost ol! Gerçek sevgilinin kapısına, sıdk durağına gel; o eşiğe baş koy!
Mademki gönlüne sevgilinin güzel hayali yerleşti, mademki sen de aşkın tesiri ile eridin, hayale döndün, artık yürü; git, gönlü ve aklı kendine yurt edin!(Divan-ı Kebir)