Prof. Dr. Ali Akpınar
İslam Kardeşliğinin Gereği
Kur’ân, “Müminler ancak kardeştir” (49 Hucurat 10) ilkesi ile müminlerin birbirlerine karşı duruşunu belirler.
Hz. Peygamber Müslümanların maddî ve manevî her konuda birbirlerine yardımcı ve destek olmalarını sağlamak için Mekke'de Müslümanlar arasında kardeşlik (Muahât) ilan etmiş; hicretten sonra da ikinci kez Muhacirlerle Ensâr arasında kardeşlik ilan etmiştir. Bunun sonucu Müslümanlar Mekke ve Medine'de birbirlerine destek olmuşlar, kardeşlerini evlerinde ağırlamışlar, sahip oldukları tüm imkânları birbirleriyle paylaşmışlar ve bu konuda çok anlamlı ölümsüz örnekler sunmuşlardır.
Din kardeşliğinin anlamı, dinin gereklerini yerine getirmede birbirine yardımcı ve destek olmak demektir. Bu hem maddî, hem de manevî yardımlaşma ve dayanışmayı içine alır. Müslümanların kendi aralarında gerçekleştirecekleri din kardeşliği, başka toplumlarda görülmeyecek şekilde onlara özeldir. Zira İslam'a göre din bağı, tüm bağların üstündedir. Karşılıksızdır, sevgi temellidir, diğerkâmlık esası üzerine kurulmuştur. Bu esasa göre mümin, komşusu/kardeşi aç yatarken tok yatamaz, kendisi için istediğinden fazlasını kardeşi için de ister.
Düşmanlık, kıskançlık, kin, nefret, dedikodu, gıybet, laf taşıma, bencillik, duyarsızlık, nemelazımcılık gibi kötü tutkular, İslam kardeşliğini temelinden sarsan, onu zedeleyen şeylerdir. Hicretle birlikte mümin, tüm bu kötü şeylerden ayrılmalıdır, kötülüklerden erdemlere hicret etmelidir. Çünkü gerçek hicret, günahlardan ve günah ortamlarından ayrılmak; iyilik ve güzelliklere, iyilik ve güzellik ortamlarına yönelmektir.
İslam’ın tanımlayıp, ölçülerini belirlediği ve Peygamberinin rehberliğinde ilk Müslümanlarla bizzat örneğini sunduğu bu kardeşlik sisteminde sevgi, yardımlaşma ve dayanışmada tüm Müslümanlar bir bedenin organları gibidir. Bedenin bir organı rahatsız olduğunda, diğer organlar uykusuz kalarak onun acısına ortak olur. Çünkü onlar bilirler ki sevinçler paylaşıldıkça artar, hüzünler ise paylaşıldıkça azalır.
Hz. Peygamber, “Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et” (Buhârî, İkrah 7) buyurur. Buna göre mazlumun elinden tutarak ona yardım etmeli, zalimin zulmünden vazgeçirerek ona yardım etmelidir. Zira gerçek kardeş, iyi zamanda olduğu gibi, zor zamanda da kardeşinin iyiliğini düşünendir. Hadise göre ne kadar günah bataklığına batmış olsa bile, Müslüman’a kardeşini terk etmesi, onu yüz üstü bırakması yakışmaz. Gerçek mümin, ayağı kayan kardeşini düştüğü yerden kaldırmak için çırpınandır. Çünkü o eliyle bir insanın hidayete ermesinin, dünya ve içindekilerden daha değerli olduğunun bilincindedir.
Ensar ve Muhacir ruhunun temelinin atıldığı hicret olayını bir kez daha yaşarken, Müslüman kardeşlerimize karşı duruşumuzu bir kez daha gözden geçirelim. Büyük bir köye dönüşen, iletişim ve ulaşım imkânlarıyla, ırakların yakın olduğu dünyamızda tüm Müslümanlara karşı tutum ve davranışlarımızı, bizi bekleyen sorumluluklarımızı bir test edelim. Müslümanların derdiyle dertlenmeyen, onlardan değildir düsturu ile kardeşliğimizi yenileyelim, pekiştirelim ve geliştirelim.
Sonra da şu Kur’ân duasıyla dua edelim:
"Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanmış olan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz, Sen çok şefkatli çok merhametlisin!" (59 Haşr 10)