Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

Prof. Dr. Ramazan Altıntaş

İslam’ın İlme Verdiği Değer

İslam geleneğinde bilgi,  bir şeyi tüm gerçekliği ile kavramaktır. Yüce Allah insanı, bilme ve öğrenme potansiyeli ile birlikte yaratmıştır. Bir ayette: “Âdem’e eşyanın isimlerini öğrettik” (Bakara 31) buyrulur. Allah’ın Hz. Âdem ve onun şahsında bütün insanlığa isimleri öğretmesi, kendisine konuşma ve eşyayı adlandırma yeteneği vermesi anlamına gelir. Bu bağlamda bilgi, teorik ve pratik olmak üzere iki kısma ayrılır. Teorik bilgi, yaşadığımız dünyada; insan, hayvan, bitki, ay, güneş, yer, gök gibi varlıkların bilinmesi; pratik bilgi ise, uygulamaya yönelik bilgi türüdür. Bu da akıl ve işitmeye dayalı bilgi üretimi şeklinde meydana gelir.

İslam’ın iki kaynağı olan Kur’an ve Hz. Peygamberin hadislerinde bilgiye büyük bir değer verildiği görülür. Örneğin, bilgi ve bilme eylemini yüklenenlerle ilgili Kur’an’dan bazı ayetler şöyledir: “Kulları içinde Allah’a en çok saygı duyan, bilginlerdir.” (Fatır  28). “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer 9). Hz. Peygamber (a.s): “Rabbim! İlmimi artır” (Taha 114) demekle emrolunmuştur. Bu bağlamda bilginin önemini vurgulayan hadisler de çoktur. Bir rivayette Hz. Peygamber (a.s): “Bilginin azalmasını ve cehaletin artması”nı dünyanın sonu olarak belirtmiştir. Bir başka rivayette de: “Bir toplumda hiçbir bilgin kalmayınca, insanlar bilgisiz kimseleri yöneticileri olarak seçerler. Bunlara bir şey sorulduğunda, bilgi sahibi olmadıkları halde cevap verirler. Böylece hem kendileri sapıtırlar hem de insanları saptırırlar” buyrulur.

İslam ilim geleneğinde, bilginin ne kadar önemli olduğunu anlatan ayet ve hadislerden yola çıkan Müslüman bilginler, ilimleri genel manada nakli ve akli ilimler şeklinde ikiye ayırmışlardır. Kur’an ve hadislerden elde edilen bilgiye nakli, vahyin ışığında aklın ürettiği bilgiye de akli bilgi adı verilmiştir.

Mekke döneminde Hz. Peygamber (a.s)  davete başladığında bugünkü gibi öğretim kurumları oluşturulmuş değildi. Ama bunların çekirdeği vardı.  Sahabenin öğretim faaliyetleri için bazı evler mekân olarak seçilmişti.  Mekke döneminin ilk yıllarında sahabeden Erkam’ın evini bir eğitim ve öğretim merkezi olarak seçmesi buna örnektir.  Burada Kur’an ayetleri okunuyor, dinî bilgiler öğreniliyor ve bu bilgilerin uygulaması yapılıyordu. İslâm’ı öğrenmek isteyenler buraya geliyorlardı. Yine Hz. Peygamber (a.s),  hicretten iki yıl önce Mekke’ye gelip Akabe mevkiinde Müslüman olan Medineli’lerin eğitimi ile ilgilenmiş; onların isteği üzerine Kur’an’ı ve İslâm’ın prensiplerini öğretmek için Medine’ye Mus’ab b. Umeyir’i öğretmen olarak göndermişti.

Mekke’de Kur’an öğretiminden geçirilen sahâbe Medine’de de Hz. Peygamber “Ashab-ı Suffa” olarak bilinen bir eğitim kurumu açmıştır. Ayrıca Suffe’nin Medine’de tek okul olmadığı, ondan başka eğitim-öğretim faaliyetlerinin yapıldığı başka okulların varlığı da bilinmektedir. Hz. Peygamber (a.s)  eğitimi, sadece din eğitimi ile sınırlandırmamıştır. Sahabeden Zeyd b. Sabit’e yabancı dil öğrenmeyi bizzat önermiştir.  Yine Müslümanları; ziraat, tıp, astronomi gibi alanlarında bilgilenmeleri için teşviklerde bulunmuştur. Bütün bunlar, hayatın din ve dünya şeklinde ikili ayrımlara tabi tutulamayacağını gösteren örneklerdir.

İslam eğitim kurumu olan “Suffe”, İslam ilim tarihinde, ilk örgün eğitim kurumu olan Suffe özellikle Emeviler, Abbasiler ve Selçuklular döneminde  medreselerin inşasında model oluşturmuştur.  Büyük Selçuklu hükümdarı Alparslan (ö. 467/1072) zamanında vezir Nizamülmülk’ün (ö. 485/1092) girişimleri ile ilki Bağdat’ta olmak üzere, kısa zaman sonra Nişabur, Tus, Belh, İsfehan, Rey, Herat, Basra, Merv, Musul Amul ve Cizre şehirlerinde Nizamiyye medresesinin şubeleri açılmıştır. Bu eğitim kurumlarında tefsir, hadis, fıkıh, kelam gibi dini ilimlerle birlikte tıp, astronomi, matematik, felsefe, coğrafya ve tarih gibi ilimler de okutuluyordu.   Tarihsel süreçte Anadolu Selçukluları, Beylikler ve Osmanlı devleti zamanında medrese sistemi hem güçlenmiş ve hem de programlarını daha zengin hale getirmiştir. Medreselerdeki çeşitliliğe, ihtisas medreseleri de eklenmiştir. Daru’ş-Şifa, daru’t-tıp, daru’l-hadis, daru’l-kurra, daru’l-ifta denilen medreseler bunlara örnek olarak verilebilir.  Ayrıca birçok medreseye bağlı olarak kurulan kütüphane, rasathane ve hastaneler de meşhurdur. Dini ve müspet ilimlerde öncü olan birçok bilgin bu medreselerde yetişmiştir. Bunlar arasında Ebu İshak Şirazi, Cüveyni, Gazali, Ebu Hanife, Kazvini, Firuzabadi, Matüridi, Muin en-Nesefi, Ali Kuşcu, Molla Cami, Davud-u Kayseri, Molla Fenari, Cürcani, Taftazani ve daha niceleri vardır.

Bugün için sorulması gereken esaslı soru şudur. Bugün dünya Müslümanları geleneği yeniden ihya etme konusunda ne durumdalar?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.