Prof. Dr. Caner Arabacı
Kaddafi
Kaddafi’nin son kullanım tarihi veya İslâm ülkelerinin güç birliği zarureti
Teşbihte hata olmaz. Bir atalar sözü; “Ürmesini bilmeyen it, sürüye kurt getirir” der. Bu söz, “Çekilmesini bilmeyen diktatör...” diye de okunabilir.Gelişmeler bütün dünyanın gözü önünde oluyor. Irak, Afganistan derken bir başka İslâm ülkesi daha namlunun ucunda. Amerika’nın başını çektiği, ülkeler Libya’yı hedef tahtasına koydular. BM kararları, NATO ülkeleri, uçuş yasağı, keşif derken, bombardıman başlatıldı. Libya’ya, ateşler içinde. Kaddafi, yerine “kurtarıcılar”, Libyalıyı öldürüyor artık.
Kaddafi, bu saldırının, “Haçlı Seferi” olduğunu açıklıyor. Bir milyon insana silah dağıtacağını ve direneceğini belirtiyor. Kaddafi, Libya’yı yangına götüren soyguncu değil, millî kahraman rolünde.. Amerikan açıklaması, bu rolü besliyor gibi; operasyondan sonra Kaddafi’nin yerini koruyacağını, onu indirmek için harekatı düzenlemediklerini belirtiyor.. Öyleyse niçin bu zahmet, sorusuna bakmadan önce Kaddafi’nin durumunun tahlil edilmesi gerekmektedir.
Önce, Kaddafi’nin Haçlı Seferi, tespitinin doğruluğu kabul edilmelidir. Çünkü Almanya’daki Amerikan üssünde yani tamamıyla ABD denetim ve yönlendirmesi altında hazırlanan saldırıya katılan ülkelerin tamamı Hıristiyan ülkeler. Fransa İçişleri Bakanı Claude Gueant de durumu gizlemiyor. Libya'ya saldırının Haçlı Seferi olduğunu, dini bir vecd içinde açıklıyor: “Şu an herkes, Sarkozy'nin orada olduğuna şükrediyor. Herkes televizyonlardan Kaddafi'nin yaptığı katliamı izlemeye hazırlanıyordu. Tanrıya şükür ki Cumhurbaşkanımız, Haçlı Seferi'nin önderliğini yaparak önce BM'yi, ardından da Arap Birliği ve Afrika Birliği'ni harekete geçirdi" sözünün anlamı haddinden fazla açık değil midir? Rusya Başbakanı Vladimir Putin'in Libya’ya saldırı kararını, "Ortaçağ'daki Haçlı Seferi çağrılarına” benzetmesi Fransız bakanın açıklamasına tepkili bir doğrulama değil midir?
Yalnız bu koyu Haçlı rengini açmak için halkı İslâm olan Katar’ın uçakları da harekâta ortak edilmiştir. Bu durumun, Haçlı rengini, yeşille kamufle etmek olduğu açıktır. Çünkü Katar, İslâm Konferansı Örgütü, kararı dâhilinde İslâm ülkeleri ile planlanıp, hazırlanmış bir harekâtın parçası değil. Planlama, yönetim tamamıyla ABD ve Hıristiyan ülkelerin elinde. Onun için Kaddafi’nin tespiti doğru kabul edilmeli. Fakat ülkesine saldıranların Haçlı olduğunu, tespitte Kaddafi geç kalmamış mıdır? İki yüz milyar dolar olduğu belirtilen sermayesini yatırdığı ülkelerin tamamı Haçlı ülkeleri değil midir? Bugüne kadar yakın işbirliği içinde olduğu ülkeler Haçlı ülkeleri değil midir? Diyelim ki Libya’ya önce keşif uçaklarını ardından bombardıman uçaklarını göndererek en iştahlı saldırgan olduğunu ortaya koyan Fransa’nın devlet başkanı Sarkozy’nin seçim masraflarını karşılayan Kaddafi ailesi değil midir? Yoksa Kaddafi, Sarkozy ile Yahudi olduğu iddia edilen annesinden dolayı bir yakınlık mı kurmuştur? Avrupa, Hıristiyan ülkelerin çıkarlarını korumak, yani Akdeniz’in İslâmî bir cihatla sarsılmasını engellemek, yeniden Osmanlı korsanlarının Avrupa gemilerine fidye ödettiği günlere dönülmemesi için Libya’yı beklediğini söylerken, yani Haçlı işbirlikçiliği yaparken, saldıranların Haçlı olduğunu hatırlaması anormal değil midir?
Kaddafi, İslâm ülkelerinde, Batı adına halkını ezen diktatörlerin tipik bir örneğidir. Artık, halk direnişi ile birlikte, kendisi ile yakın ilişkide bulunan Amerika dâhil, Hıristiyan ülkeler, onun miadının dolduğu hükmüne varmışlardır. Aynı Saddam gibi.. Bin Ali, Mübarek gibi.. Kaddafi ile yola devamın sıkıntıları da vardır. Onun için, ayaklanan halkını, uçakları, paralı askerleri, tankları ile gözünü kırpmadan vuran Kaddafi’nin artık inmesi gerekmektedir. Fakat İngiltere’nin bir yıl öncesinden itibaren iki yüz bin çöl postalı siparişi verdiği bilgisi, Libya harekâtının, halk ayaklanmasından çok önce planlandığını göstermektedir.
Amerika, Fransa, İngiltere ve diğer Avrupa ülkeleri, Irak’a, Afganistan’a olduğu gibi, Libya’ya da demokrasi götürme “sıcak” teşebbüsünü başlatmışlardır. Bundan sonra dileriz, Kaddafi’ye rahmet okutan gelişmeler olmaz. Zira, Amerika, Saddam’a çoktan rahmet okutmuştur. Katlettiği insan, kirlettiği kadın sayısı, mahvettiği ülke kaynakları ise Saddam’la kıyas edilir durumda değildir. Elli milyar varillik petrol ile bir buçuk milyar metre küplük doğal gaz varlığının Hıristiyan ülkeler için, harekâtı cazip hale getiren unsur olduğu düşüncesi açıktır. Son iki asrı sömürü tarihi olan Batı için, bu durum normaldir. Uygun kamuflaj malzemesi ile dünya kamuoyunu olumlu hale getirip yapacağını yapma adetleri bellidir. Otuz Yıl, Yüz Yıl Savaşları ardından Birinci ve İkinci Dünya Harplerini de içinden çıkartarak bütün insanlık tarihi boyunca görülmemiş düzeyde insan katledenlerin de Avrupa ülkeleri olduğu bilinmektedir. Belli bahanelerle, o öne sürülen sebepleri devede kulak bırakacak kadar insan, coğrafya tahrip sabıkası bulunan Batı’nın, siciline yeni suçlar işlemekten çekinmeyeceği de açıktır.
Burada önemli olan ellinin üzerindeki İslâm ülkesinin seyirci tavrıdır. Arap Birliği, Afrika Birliği, İslâm Konferansı Örgütü, niçin çok gerilerde, etkisiz durmaktadır? Aslında Libya’daki sorunun çözümünün İslâm dünyası içinden üretilmesi gerekmekte değil miydi?
Ama denecektir, İslâm dünyasının bir ortak ordusu, bir ortak-hızlı müdahale gücü ve hukuki alt yapısı yoktur. Avrupa Birliği, NATO gibi bir örgütlenme şekli bulunmamaktadır. İKÖ de zaten utangaç bir adlandırma ile İslâm Konferansı Örgütü’dür. Yani, bir araya gelip konuşulup, dağılınan yer..
Ekmelettin İhsanoğlu’nun, geçtiğimiz yıllar bir İslâm ordusu kurma düşüncesi, iki yıldır niçin hayata geçirilmemiştir? Böyle bir gücü Batı’nın, Batı çıkarlarının kendi ülkesinde savunucusu olan Kaddafi tipindeki devlet adamlarının istemeyeceğini bilmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Ya da İslâm ülkeleri kendi savunma sanayilerini kurma, kendi ordularını donatma konusunda niçin Batı’nın kontrolünde kalmaktadırlar? Batılı işgalcilere karşı ülkelerini savunarak görünüşte bağımsızlığını kazanan İslâm ülkelerinin yönetim, anlayış, teknoloji vb. yönlerden işgalcilere bağımlılıklarının sürmesinin artık bitirilmesi gerekmektedir. Bu durumun tartışılmasına Kaddafi olayı bir vesiledir.
İslâm ülkeleri, ya yeni işgallere boyunlarını kösecekler veya kendi içlerinde bir oluşuma süratle vücut vereceklerdir. Değilse saldırıldığı zaman, saldırganın Haçlı olduğunu hatırlayıp, aşağılık koltuklarını, halk soygunlarını devam ettirmek için direnme çabaları, bir işe yaramayacaktır.