Fahri Kubilay
KAHVEYE GİDİYORUM…
Pazar gün sabah saat 10. 00 civarı işyerindeyim dışarıda tanımadığım iki kişi konuşuyor. Kulaklarımı tırmalayan “kahveye gidiyorum” cümlesi ve aynı gün başka bir sohbet ortamında emekli olan bir müdür için nerede , nereye gidip geliyor sorusuna “ kahveye takılıyor” cevabı duyunca 2007 yılında yazdığım “Kahve Kültürü ya da Gönüllü Hapishane” yazısını tekrar yayınlamak istedim.
14. yy’da Ortadoğu'ya, Hindistan'a, Asya ülkelerine yayılan kahvehanelerin Osmanlı’da açılışı 15.yy’arastAlar. İlk kahvehanelerin müşterilerini daha çok dönemin aydınları, bürokratları, eğlence düşkünleri oluşturur. Son dönemlerde kahvehaneler, gruplar halinde toplanıp kitap okunan, sanat tartışmaları yapılan ya da tavla, satranç oynanan yerler olarak bilinir…
Bu alışkanlık bugün de bir ağ gibi metropollerden başlayarak en küçük köye kadar yaygınlaşmış ve tüm Anadolu’yu sarmış durumda. İlk kuruluş amacıyla hiçbir benzerliği kalmayan kahvehaneler, bugün sosyal hayatta daha çok boş vakitlerin “geçirildiği” yerler haline gelmiş ve bu kültür, okumayan Anadolu insanın ikinci mesleği haline gelmiştir.
Toplumda genelde arkadaşlıkla başlayan iki önemli alışkanlık vardır. Birisi kahvehane alışkanlığı, diğeri sigara alışkanlığı. Araştırın ikisi de insana arkadaşı tarafından “bir ikiden bir şey çıkmaz” diyerek başlatılır ancak zamanla alışkanlık halini alır. Teşhisi olup da tedavisi mümkün olmayan bu iki hastalığın ortaya çıkardığı “hastalık ve kültürsüzlük” toplum olarak geldiğimiz seviyeyi göstermeye yetiyor.
Eğitim ve kültür seviyesine bakılmaksızın tüm kuşaklarda görülen bu alışkanlıklar toplumun bütün kesimlerini sarmış durumda. Son zamanlarda büyük şehirlerden küçük yerleşimlere kadar yaygınlaşmaya başlayan kadın kahvehaneleri, olayın hangi boyutlara vardığını göstermeye yetip artıyor.
ABD’li bir psikologun zekâ seviyesi düşük insanların zekâları gelişsin diye icat ettiği okey bugün kahvehanelerin ve kahvehane müşterilerinin vazgeçemediği oyun haline geldi. İnsanın sadece kendine verdiği zararla kalmayıp gelecek nesillere kötü örnek olması sebebiyle uzun yıllar daha toplumu sürükleyecek olan bu vakit öldürme mantığı bizi üreten toplumdan, tüketen bir toplum haline getirdi.
Kahve alışkanlığı toplumda okuma alışkanlığı ile ters orantılı bir şekilde gelişiyor. Bugün okuma seviyesi toplumda ne kadar düşükse kahve alışkanlığı da o kadar yüksektir.
Eğitim seviyesi diye bir sınır tanımayan bu alışkanlık başta meslek lokallerini toplumu kuşatmış durumda. Sosyal hayatları sadece masadaki dörtlüyle sınırlayan kahvehane alışkanlığı toplumdaki ailevi yaşam şeklini sabote etmekle kalmayıp, evini barkını çoluk çocuğunu eşini dostunu unutturmakta, insanı daha çok yalnızlığa itmektedir. İnsanı doğal yaşamın güzelliklerinden, eş dost ziyaretinden mahrum bırakan, sigara dumanı bol oksijeni az bir yaşam tarzına mahkûm etmektedir.
350 ila 500 arasında kelimeyle konuşan bir toplumun seyisini yükseltmek için aydınların ne kadar sorumluluğu olduğunu söylemeye bir kez daha gerek duyuyorum.