yazar-3
Kamu menfaati için kusur aramak…
Hatasız kul olmaz…Her insanın bir kusuru vardır…Çünkü insanoğlu zayıf yaratılmıştır…Biz gazeteciler (!) kamu menfaati adına kusur aramak mecburiyetindeyiz… Buradan kusur ararken “Şehr-i Konya”daki güzellikleri, güzel hizmetleri görmeyeceğimiz, topluma duyurmayacağımız anlamı çıkarılmasın. Kanımca, hal ve gidişattaki güzellikleri topluma duyurmak, ağır-aksak giden işlerin bir anlamda kusurlarını sergilemek oluyor. Bozkır kültüründe başkalarının kusurlarıyla değil, kendi ayıbımızla meşgul olmak esastır. Kendi hatalarını gören ve onları düzeltmeye çalışan kişinin başkalarının ayıplarını araştırmaya vakti olur mu? O zaman, “Sel gider, kum kalır” mantığıyla güzelliklerin devam etmesi gerekir…
Eski kutsal kitaplardan birinde şöyle bir metnin yer aldığı rivayet edilir: “Ey âdemoğlu! Sana iki adet torba verdik. Biri önünde, diğeri arkanda. Arkandaki torbada kendi ayıpların, önündeki torbada ise başkalarının ayıpları var. Arkandaki torbaya bakarsan insanların ayıplarına bakmaktan seni alıkoyar.” Gayet tabii, bu düşüncenin tersi de geçerlidir. Yani başkalarının hataları ile yatıp kusurları ile kalkan kişiler de kendi ayıplarını göremezler. Dolayısıyla, çok kusur arayanlar muhtemelen çok kusur işleyenlerdir.
Diğer taraftan, şu da bir gerçektir ki, büyük adamların kusurları da büyük olur. Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi, gönül ve kültür adamı Prof. Dr. Ahmet Sevgi’ye göre, “kusur”, Cenap Şehabettin’in, “Hatanın boyutlarını hata yapan kişinin mevkii tayin eder. Aynı hata büyükte büyük, küçükte küçüktür” cümleleriyle tanımlanmıştır. Kanaatimizce kamu yararı dışında kusur arama hastalığının temelinde kıskançlık yatmaktadır. Kıskançlar, denizi yürüyerek geçseniz bile bir eksiğinizi bulmaya çalışır… “Şehr-i Konya”nın her köşesi bunun örnekleriyle doludur. Onlar, başkalarının hatalarıyla beslenir. Gıdalanacak bir kusur bulamazlarsa hasetlerinden çatlarlar. Mal-mülk, makam-mevki yahut ilim-irfan itibariyle kendilerinden üstün olan zevata çamur atarak veya kusur isnat ederek egolarını tatmine çalışan bu zavallılara acımaktan başka ne yapılabilir?
“Kusurlar araştırılmazsa, hatalar söylenmezse, yanlışlar nasıl düzelecek?..” Biz gazeteciler, bu hataları topluma duyurmalıyız ki, bir daha yapılmasın. Hatta, kusurları kusur sahibinin yüzüne söyleyebilecek dostlara sahip olmak bir şanstır. Ancak, burada “hataları söylemek”le “hataları yüze vurmak” arasındaki ince çizgiye dikkat etmek gerekir. Amacımız kusurları teşhir etmek midir? Öncelikle vicdanımızda bu soruya cevap bulmalıyız. Mesele hataların teşhiri ise söylenecek bir söz yok. Bozkır’da sıkça kullanılan “Arsızın, ar nesine……”özdeyişi gibi, kişi bu yola girdikten sonra ne deseniz kar etmez.
Bana kalırsa eleştiri “Şehri-Konya”nın geleceğine daha çok çivi çakmak için yapılmalıdır. Cepleri veya kasaları tıka-basa doldurmak için yapılmamalıdır. Bu da iyi niyetle yola çıkmayı gerektirir. Maksadımız başkalarının ayıplarından rant sağlamak olmadıktan sonra, rahatlıkla hatalı gördüğümüz şahsı bir kenara çekerek uygun bir üslupla eksiklerini dile getirebiliriz. Veya, yakın çevrelerindeki yağcılar yüzünden tek işleri gazetecilik olan özel isimleri dinleme zahmetine vakit ayıramayan seçilmiş yöneticilerin yazılarla dikkatlerini çekmeye çabalarız. Amaç, “Şehri-Konya”ya hizmet noktasında üzüm yemekse tonlamadan eminim muhataplarımız da memnun olacaktır. Yanlış bir iş yapmaktan kurtulmayı kim istemez ki?