Cahit Karaalp
Kapitalizme hizmet, insanlığa hezimet günü sevgililer günü
Sevgi kurbanlarına…
14 Şubat sevgililer günü(!)... Bu günü iple çeker olmuş sevgililer… Bir özentinin peşinde sürüklenmekteler… Kim tarafından uydurulduğuna bakmadan bu günü özel bilmekteler... Bugün ile sevgiyi özel kıldıklarını, sevgiliye değer verdiklerini düşünmekteler… Ama sevginin sevgililer günü ile kapitalist dünyanın çarkına hizmet ettiğini bilmemekteler… Alınan hediyeler, düzenlenen törenler sevginin değil cehaletin göstergesidirler… Bugün de babalar, anneler vs günler gibi batı medeniyetinin uydurduğu kapitalizme hizmet, insanlığa hezimet günüdür…
Sevgi, ilahi bir vergidir, kuralı ve kanunu bellidir… Kur’an, Rabbin kula sevgisinin göstergesidir… Sevginin kaynağı rahmet, dili şefkat, eylemi nezaket, ürünü bereket, sonu izzettir… Doğru adreste seyretmeyen sevginin sonu hem seven hem de sevilen için felakettir… Kuralsız ve kontrolsüz sevginin sonu zillettir, nedamettir(pişmanlıktır)…
Her şeyin bir kanununun olduğunu söyleyen Kur’an, sevginin de kanununu yazmıştır; o da “her zaman ve her yerde, herkesten en önce ve en önde, en büyük ve en içten bir şekilde Allah’ı sevmektir…” Çünkü sevgi, Allah’la başladı, çünkü sevginin başı ve kaynağı Allah’tı… Ey insan! O sevmeseydi ve seni severek var etmeseydi, sen sevemezdin, sevgi nedir bilemezdin…
İki sevginin kurbanı olmuştu Yusuf… Babası Yakub’un “şefkat” kaynaklı sevgisi Yusuf’u kuyuya, vezirin eşi (İsrailiyat dilinde Züleyha’nın)“şehvet” kaynaklı sevgisi ise Yusuf’u zindana düşürdü… Sevginin hangi kaynaktan beslendiği önemlidir… Şefkatten kaynaklanan sevgi masum iken, şehvetten kaynaklanan sevgi ise meftundur… Hz. Yakub’un ve vezirin karısının Yusuf’a besledikleri sevginin yoldan çıkması onlardan çok Yusuf’u yaralamadı mı? Çocukluğunu köle ve sılasından çok ötede geçirmesi sonrasında da elinde büyüdüğü kadının tacizine maruz kalıp suçsuz yere zindana atılması yanlış sevginin Yusuf’a kesilen faturası değil miydi? Bazen insan sevginin, sevilmenin kurbanı olabiliyor… Buna en güzel örnek Hz. Yusuf oluyor…
Bu örnekler ki bizlere: “Sevgi vardır adamı saygın kılar, sevgi vardır adamı sefil yapar…” mesajını verir… “ Şeğafehe Hubbehe” (Sevgisi aklını başından almış) (Yusuf Suresi/30) diyorlardı vezirin karsının; yoldan çıkan, zehir saçan, duyguları kör ve sağır bırakan sevgisi için… Aklı baştan alan sevgi, sevgiliyi ilahlaştırır, seveni yalnızlaştırır, seveni sevdiğinde yaşatır ve bu sevgi ancak ve sadece Allaha yapılır, sadece o’na yapılmalıdır… Değilse o sevgiden kaçınılmalıdır, sevginin yozlaşmaması için çalışılmalıdır…
Sevgilinin yanlışını görmeyen, sevdiğinin yanlışına göz yuman sevmiş değil tutulmuştur, tutulmak ise; “insanlardan kimi, Allah'tan başka eşler tutar, Allâh'ı sever gibi onları severler. İnananlar ise en çok Allah’ı severler.”(Bakara, 165) ayetinde çok güzel bir şekilde anlatılmaktadır… Bu ayet; “sevgine, sevdiğine, sevginin adresi ve ölçüsüne dikkat et” demektedir… Ayet, mü’min için “en sevgili” makamında bulunan Allah’ın, “sevgi kanununa” uyulması gerektiği gerçeğini işlemektedir…
“Hub”, kalbe ekilen bir sevgi tohumudur… Bu tohum doğru sulanmaz ve gerekli işlemlerden geçmezse “ruhu hasta bir kişilik” üretir… Aynı Hz. Yusuf’u seven vezirin karısının sevgisinin çığırından çıkması ve sevginin tutkuya varması gibi… Vezirin o itibar gören karısı artık dillere düşmüştü… Çünkü sevgi tohumunu yanlış yere ekmiş ve yanlış beslemişti… Sevginin tutkuya dönüşmesi, efendinin köle düşmesi gibi acı ve elem vericidir…
Tutku şeytanın sevgiye karşı silahıdır, sevginin şeytanlaşmasıdır… Sevgi ile tutku birbirine yakındır, ama özleri farklıdır… Sevginin kaynağı insani iken tutkunun kaynağı şeytanidir… Sevgi, insani bir yöneliş iken; tutku, cinsi bir yöneliştir… Sevgi, duygunun dengeli yürüyüşü iken; tutku, duygunun dengesiz koşusudur… Sevgide kalp ve akıl işlevde iken, tutkuda kalp ve akıl işlevini kaybetmiştir…
Tutku, tutmaktan gelir… Aklın, kalbin, bilginin, bilincin tutulması demektir… Tutku, kişinin tutukluluk halidir, esaret halidir… Sevgi, kişinin özüne dönmesi, özüne dönenin özlemesi ve özlenmesidir… Sevgi, özüne dönenin daha da özgürleşmesi ve özgünleşmesidir… Tutku kişiyi aşk zindanında Züleyha yapar, sevgi ise kişiyi Yusuf kılar…
Tutku ile sevgiyi ayırt edemeyenler; tutkuyu sevgi, aşkı da sevginin doruğu zannederler… Sevginin doruğu sevenin sevdiği ile bütünleşmesi iken, tutkunun doruğu sevenin sevdiğinde kaybolması, yok olmasıdır… Sevgi; varlığı devam ettirmek, var olmanın bilincinde kalmaktır… Tutku; varlığı yokluğa çevirmek, var olma bilincini yitirmektir, kendini kaybetmektir…
Sevgi, sahibine şeref; tutku, sahibine eseftir… Hz.Yakub’un Yusuf’a olan sevgisini diğer çocuklarının kıskanmasına sebep olacak şekilde göstermesi sonucu baş gösteren kıskançlık krizinin Yakub’a; “ya esef ale Yusuf’a” (ah Yusuf, yazık oldu Yusufa) sözlerini söylettirmesi esef verici tutkunun göstergesi değil midir? Yanlış sevgi, sevenden çok sevileni sevgiliyi yaralar…
Ey sevgiye susayan, sevgiyi arayan gençler! Sevgi oyunu ile sizi oyalıyor diziler… Sevgi yoluna kurulmuş tüm şeytani düzenler… En atılgan ve verimli döneminizde sizleri uyutmak ve oyalamak için sevgi masalını okuyor nefrete sevgi elbisesini giydirenler… Emeksiz ve yüreksiz sevgiyi adres gösteriyorlar, tutkuyu aşk diye yutturuyorlar, duygularınızla oynuyorlar…
Ey gençler! Zamanın zalimleri sizleri sevgi silahı ile vurmaya çalışıyorlar… Sevginin seyrini değiştiriyorlar… Kuralsız sevgiyi dayatıyorlar… Sevmek kadar güzel ve önemli bir meziyetin masumluğuna ve ulviliğine kast ediyorlar… Sevgi, kalbi bir gerçektir, her insanda bulunması gereken bir meziyettir... Nefretin zıddı ve var oluş sebebidir…
Tutulmadan sevmek ve sevgi ile tutunmak dileği ile…