yazar-2
Karatay’ın nesi meşhur?
Tarihin nehirleri şehirlerin ortasından akar. İslam şehir mimarisinde sokaklar hep şehirlerin merkezine doğru uzanır; cami, külliye ve bedestenle buluşur. Kayalıpark’tan Türbeönü’ne oradan İşgalaman, Araplar, Sedirler’e uzanan sokakların birer nehir olduğunu farzederseniz, akışları hep bir yönedir. Kıvrıla kıvrıla giderler, Türbeönü’nde toplanırlar…
Tarihin tek tük de olsa canlı tanıklarına rastlayabilirseniz bu nehirlerin kenarında, kendinizi bahtiyar sayarsınız. Bir ahşap minareli mescid, ya da cumbalı bir kerpiç ev, size birkaç kelam eder geçmişten. Köprübaşı’ndan yürürseniz, terkedilmiş ve ‘kentsel dönüşüm’e kurban edilecek birkaç ev daha kaldığını görürsünüz, içiniz parçalanır…
Toprak ve ağaçla bina edilmiş Konya evleri, zamana direnemediler. Müteahhit meraklısı Konyalımız’a “Evini yıkmayalım, otel ya da lokanta yapalım. El sanatlarının sergilenip satıldığı işyeri yapalım” diye akıl verecek; hem şehri, hem de şehir insanını kurtaracak belediyeciler olmadı.
Belediye çalışmalarında mimari estetiğin biraz da gönül işi olduğunu söylemek mümkün. Kültür-sanat boyutunu önemsemezseniz, bu işleri layıkıyla yapamazsınız. Kültür ise emek ister sabır ve sebat ister. Geleceği inşa etmenin geleneği ihya etmekten geçtiğine inananlardansanız, işiniz gerçekten zordur. Bu şehirde gelenek yok sayıldığı için yıkılanlar yapılmamış, ayakta kalabilen medeniyet izlerinin yaraları sarılmamıştır. Refahlı belediyelerle başlayan dönemde de imar faaliyetlerinde daha çok iş makinelerini çalıştırarak ucube binalar dikilmiştir, arsa üretmeye dönük çalışmalar ortaya konulmuştur, tarihi dokuların yerel yönetimleri en çok yoran konuların başında geldiği düşünülerek…
Son 20 yılda tarihi dokuyu canlandırma çabalarında işte bu nedenle somut adımlar atılamadı. Boş arsalara konutlar ‘konduran’ Karatay Belediyesi, Mevlana’nın gölgesinde kalan üç beş evi ‘tarihi dokuyu koruma’ adına restore ettirebilseydi de, 50 yıl sonra Karatay ‘toplu konut alanları ve rezidanslarıyla meşhur’ bir ilçeye dönüşmeseydi.
Meram’ın, Selçuklu’nun olmasa da Karatay’ın hâlâ bir şansı var. Eskişehir Odunpazarı’nın 100 ev projesine bakarak Karatay da 10 evle başlayabilir çalışmaya. Büyükşehir Belediyesi DSP’li olan Eskişehir’de Odunpazarı’nın böyle bir şanssızlığı da var. Konya’nın 4 AK Partili belediyesinin “Eski Konya’yı yeniden diriltme” adına ortak bir proje için seferber olmaları hiç de zor değil.
Cumartesi günü TYB Konya Şubesi’nin konuğu olan Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan Sakallı’yı dinlerken, Konya’nın nerelerde nasıl ihmal edildiğini gördük. Halbuki Burhan bey, bizlere Odunpazarı’nı anlatmıştı. O, Edebiyat Öğretmenliği’ni bırakıp 2004’te belediye başkanı seçildikten sonra hummalı bir çalışmaya girişmiş. 2005 yılında Odunpazarı Evleri Yaşatma Projesi kapsamında 100 evin restorasyonunu ve iyileştirilmesini sağlamış. Restorasyonu tamamlanan Atlıhan, hayata küsmüş lüle taşı ustalarını yeniden tezgahlarının başına çekmiş ve böylece bir çok işsiz genç bu ustaların yanında iş sahibi olmuş. İlçe turist sayısını yüzde 500 artırmış.
Mühendis olsaydı belki “Bana oy verirseniz, şuraya asfalt dökeceğim, park yapacağım” diye düşünen bir belediye başkanı olurdu Burhan bey… Onun ortaya koyduklarında aydın kişiliğinin de rolü var şüphesiz.
Önümüzdeki yıllarda belki ‘adından başka her şeyi güzel olan şehir’ diyecekler Odunpazarı’na… Burhan bey, Konya Aydınlar Ocağı Başkanı Dr. Mustafa Güçlü’nün ilçeye yeni isim olarak Eskişehir’in eski ismi Sultanönü’nü önermesini dikkate almalı diye düşünüyorum. Mesela Karatay da adını önce Mevlana diye değiştirip ardından “Eski Konya’yı yeniden diriltmeye” Türbeönü’nden başlayabilir.
Bir şehir nasıl marka yapılır? İlçeyi görmesek de görsellerine bakarak rahatlıkla diyebiliriz: Odunpazarı gibi… Safranbolu, Beypazarı’nın kişi başına düşen geliri 10 bin dolar civarında. Eskişehir’de üç yıl önce tinercilerin mekanı olan Odunpazarı da bu iki ilçeyle yarışıyor şimdi. Keşke tarih ve kültür başkenti Konya da bir ilçesiyle bu yarışa katılabilseydi…