Haşim Akın
Kimler dua etti acaba?
Bazı dualar vardır ki asla reddedilmez. Anne babanın duası, mazlumun duası, gıyaben yapılan dualar gibi… Ülkemiz bugünlerde ilginç gelişmeleri yaşıyor. Yedi düvele karşı bir mücadele devam ediyor. Akif’in deyimiyle “kimi hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela…”
Böylesi sıkıntılı bir dönemde kimler bize destek olur? Arkamızda kim durur? Derdimize kim kulak verir? Kaç devlet bize yardım gönderir? Bırakın yardımı, düşmana destek olmasa yeter… İşte burada asıl yetişen, ümmetin mazlumlarının duasıdır. Bu ilginç duaların bir kısmını bizzat kulaklarımla duymuşluğum vardır.
Geçen hafta Burkina Faso’ya yaptığımız ziyarette bir köye kuyu açılışı için gitmiştik. O köyde bir hocayla tanıştık. Bize Türkler ve Türkiye konusunda şunları söyledi. “Biz Türkleri yeni tanımadık. Onları Osmanlılardan bu yana tanıyoruz. Müslüman veya gayri Müslim her toplum, Türkleri çok iyi bilir. Aslında Türklerin adalet ve merhametinden sadece Müslümanlar yararlanmamıştır. Herkes kendince istifade etmiştir bu merhamet sığınağından...
Ben Türkiye’de darbe girişiminin olduğu o gece, haberlerden kötü şeylerin olduğunu öğrendim. Bunun üzerine kalkıp abdestimi aldım ve namaz kıldım. Sonra da uzunca dua ettim. Hanımım bana; “Niçin bu saatte kalkıp böylesi dua ettin?” Diye sordu. Ona “Türkiye’de sıkıntı varmış” dedim. Hanımım hayretle sordu: “Türkiye neresidir? Bizi niçin bu kadar ilgilendiriyor? Onlarla senin ne işin olur ki?” Bunun üzerine ben şöyle dedim: “Türkler bu ümmetin sığınağıdır. Bu sığınak sağlam kalmalı, yıkılmamalı... Eğer Türklerin başına bir şey gelirse, ümmet daha çok dağılır…” O gece hepimiz çok dua ettik. Ve hala yaşadığınız bunca sıkıntı için dua etmeye devam ediyoruz. Oysaki ben bu güne kadar Türklerden kendi adıma maddi bir menfaat de görmedim.”
Dünyayı ve şartlarını bilen irfan ehli Müslümanlar için aldıkları yardımların bir anlamı yoktur. Onlar, buna bakmıyorlar. Bir sonraki hamlede kimin neler hesapladığını görenler için durum elbette farklı. Dışarda oluşan bu güzel kalkan kırılmamalı ve artarak devam etmelidir. Sadakanın en zor anlarda verileni makbuldür. İnsanın kendi derdini aşıp, rahat ve huzura kavuştuğu anlarda verileni değildir. Böylesi kritik anlar, sadakanın ve sadakatin artması gereken zamanlardır. Kendi kişisel sıkıntılarımızdan daha önce, kardeşimizi düşünmek; bize en güzel yakışacak davranıştır.
Geçen yıl başka bir Müslümanın şu sözlerini hatırlıyorum: “Ben bu güne hiç Türk görmemiştim. İlk kez onlarla burada karşılaştım. Ama Türklerin kurbanları, yardımları bize hep ulaşırdı ve onlara dua ederdik. Biz onlara sadece kurbanları için dua etmedik. Onların bütün İslam ümmetini kucaklayan tutumları için dua ettik…” Bunlar asla boşa gitmediler ve Afrika çölünde kaybolmadılar. Müslümanların halis niyetlerle verdiği kimi hayırların yolda uçtuğuna dair sonradan öğrendiğimiz gerçekler buna gölge düşürmez. Burası içimizi yakan başka bir ateş olmuştur. Bu ateşi çok önceden fark edenler veya bunu dillendirenler daha az oldu. Konuşanlara da çok kulak verilemedi. Meşum 15 Temmuz, birçok gizli bilginin veya konuşulamayan acıların dile gelmesine sebep oldu.
Dünyada yaşayan Müslümanların, çok farklı coğrafyalardan yaptıkları o halisane duaları bize kadar ulaşmasa da asıl dergâha ulaşıyor. Halkı, yöneticilerle karıştırmamak gerekiyor. Bugün Arap yarımadasında yer alan devletlerin bizimle olan ilişkileri malum. Onları Amerika’nın peşinde giden tutumları gizli de değil. Lakin halkın onlarla aynı duygularda olduğunu söylemek de zor.
Bizim mazlum ve masum Müslüman halktan, asker veya mühimmat ihtiyacımız da yok. Ama onların duaları her şeyin üstündedir. Hem sözlü hem de fiili dualarımıza devam edeceğiz. Allah milletimizin işini kolay kılsın.