M. Faik Özdengül
Korkudan teslimiyete giden yol yaşam!
Korkudan teslimiyete giden yol yaşam!
Bugün bir danışanım bana nefessiz kalmayı bilir misin dedi. Anlatmak istediklerini söyleyip söyleyip de yorulmayı, duvarların olduğunu arada ve geçirmediğini, sesinin yetmemesini, boğulmayı, öylece donup kalmayı, önce öfkeyle başlayıp sonra çaresizliğe kadar bedeninizin renk renk duyguların arasında yığılışını?
Bilirim dedim.
.Ey bahçıvan, ey bahçıvan; sonbahar geldi, sonbahar geldi! Dallarda, yapraklarda gönül derdinin eserlerini seyret!..
• Ey bahçıvan; dikkat et de, ağaçların içten gelen feryatlarını duy! Her tarafta, dilsizce ağlayıp inleyen yüzlerce can var!
. Gözler sebepsiz yaşarmaz, dudaklar sebepsiz kurumaz! Gönlünde bir dert olmadıkça, kimsenin yüzü sararmaz, sapsarı kesilmez!..
• Hasılı, gam kargası geldi! Nispet verir gibi; "Gül bahçesi nerede, gül bahçesi nerede?" diye sorarak sitemlerle bahçeye ayak bastı!
• Süsenler nerede, ağustos gülleri nerede? Selviler, laleler nerede? Çayır ve çimenler, yeşiller, yeşil elbiseler giyinmiş güzeller nerede? Erguvan nerede, erguvan nerede?
• Meyvelerin dadıları nerede? Ağaçların, herkese, bütün canlılara sunduğu ballı sütlü meyveler nerede? Herkesin canı acıkmış, süte hasret kalmış!
• Güzel sesli bülbül nerede? Huhu diye öten üveyik kuşu nerede? Nerede, güzeller gibi yakışıklı tavuslar, dudu kuşları nerede?(Divan-ı Kebir.3.cilt)
Sonbahar geldi ya ondan bilirim.
Yavaş yavaş ölümü göstermeye başlar tabiat. Rüzgar soldurmak için eser. Bilenler dert etmez oysa. İlkbaharın yine geleceğini bilir. Bilmeyenler ise ölüme hazırlanır. Bu kez geçit yok der.
Yavaş yavaş gelir ölüm. Göstere göstere. Ayrılık ayrılık gelir.
Önce istekler azalmaya başlar. Çaresizlik öyle biner ki üstüne aşığın, eyvahtan başka söyleyecek sözü kalmaz. Her eyvah vuslat ordusunu çağırır oysa. Bedene ait istekler azalıp anlamsızlaşınca Hakkın sıfatları düşer yola vuslat ordusunu da takıp peşine. Bir yandan vuslat yakınlaşır bir yandan ayrılık artar. Kim bilir nerede karşılarlar? Kim bilir kim dayanır o yola? Aşık belki?
•Kendinde olduğun zaman sonbahardaymışsın gibi üşürsün. Fakat kendin den geçince kış mevsimi bile sana çiçekli ilkbahar olur.
•Aklını basına al, kendini sevmeyi, kendine aşık olmayı bırak da, sevgilinin sevgisine değil, cefasına aşık ol! Öyle ol da sana nazlanan, yüz vermeyen gül, sana ağlayıp inleyen bir aşık kesilsin. (Divan-ı Kebir.1.cilt)
Sonbaharın kışa dönüşünü, kışın soğuğunu kim bilmez?
Dinlerken insanları sonbaharlarını görürüm önce. Kıştayken bazılarını. Sabırla soğuktan, dondan koruyup, oyalayıp geçinceye kadar kışları bekletebilirsem, yanımda tutabilirsem ne ala. Bir kısmı sabredemez, inanamaz ilkbaharın yeniden geleceğine. Bir kısmı bekler. Bir kısmı hiç ilkbahar görmemiştir. Hep soğukladır tanışıklığı. Bir kısmı ilkbahar gelince uykuya yatar. Bir kısmı açmaz güneşe kendini, korkar. Hep sonbaharı bekler bir kuytuda. Bir kısmı görür ancak yeniden sonbahar gelecek diye ödü kopar.
Aslında herkes kendi zihnindeki mevsimi yaşar. Hayat kim için kaç mevsim kim bilir? Nasıl açılır önce gözler sonra zihin? Korkudan teslimiyete giden yol yaşam. Bu yolda kime güvenilir? Kim ısıtır teslimiyete ulaşıncaya kadar insanı? Sevgilinin sevgisinden önce cefasına kim dayanır?
Canlar endişeye mahal yok. Aşk var.
Ask, öyle bir güneştir ki, ancak aşıkların gönüllerini yakar yandırır! Ona, ilkbahar, sonbahar yol bulamaz; ancak can sevgisi yol bulabilir!
Mademki aşk bizi zamandan da, zeminden de çıkarıp götürmededir, o halde, emin olalım; yok olmayacağız! Onun lütfu ile, ihsanı ile, onun cömertliği ile biz, ölümsüzüz!(Divan-ı Kebir.2.cilt)
Aşk varsa ümit de var.
Gül bahçesi, Hz. Adem gibi, mahrumiyetlere düştü, her şeyini kaybetti ama, ümidini kaybetmedi; hem ağlıyor, hem bekliyor! Söylediği, tekrar ettiği söz de şu: “Lütuf ve kerem sahibi Allah'tan ümit kesmeyin; lütuf ve kerem sahibi Allah'tan ümit kesmeyin!”
• Ey saçma sapan söylenip duran karga! Üç ay sonra görürsün; senin inadına, yine dünyanın bayramı gelir, yine dünyanın bayramı gelir!
• Canavara benzeyen sonbahar ölüyor; elbette onun mezarını çiğner ve tekmelersin! Ey bekçi, ey bekçi; işte şimdi devlet sahibi doğuyor!
• Ey yararlı, güzel işler yapan güneş; yine Hamel burcuna gel; ne buz, ne çamur; etrafa amberler saç, amberler saç!..
• Ey güneş! Gül bahçesini gülüşlerle doldur, şu ölüleri dirilt; şimdiden mahşeri meydana getir!
• Görmüyor musun; tohumlar kabuklarını yarmış, hapisten kurtulmuşlar; biz de, evlerimizin kucağından kurtulup baglara bahçelere gidelim! Bahçeler, bize ğayb aleminden yüzlerce armağanlar getirmiş, yüzlerce armağanlar getirmiş!
• Gül bahçesi yüzlerce gülle dolar, dedikodu biter, zaman doğurmaya başlar, zaman doğurmaya başlar!(Divan-ı Kebir.3.cilt)
İlkbahar mutlaka yine gelecek. Lütuf gelecek.
Buna inanalım dedim.
Bazen bilmeden önce inanmak gerekir dedim.
Dr Faik Özdengül
Göksel Baktagir’e teşekkürler:
Bu yazıyı Göksel Baktagir’in “Hayal Gibi 3” albümü eşliğinde yazdım. Belki okurken siz de dinlemek istersiniz diye…