Prof. Dr. Ali Akpınar
Koşturan Kur’an kahramanı
Hafta sonu (25.05.2013) Antakya’da Habibü’n-Nccâr’ı anma ve anlama sempozyumu vardı. Orada bir Kur’ân kahramanı anıldı, anlatıldı. Onu anlama ve anmanın yeterli olmayacağı, asıl olanın onun ruhunu yaşamak ve yaşatmak olduğu üzerinde duruldu.
Habibü’n-Neccâr, kaynaklarımızın bildirdiğine göre Antakya’ya gelen davetçilerin öldürüleceğini anlayınca, koşarak gelmiş, kavmini uyarmış, onlara Allah’a inandığını söylemiş ve bu uğurda çok sevdiği kavmi tarafından şehid edilmiştir. O, hayatında olduğu gibi, ölürken de kavmini hatırlayan, onların iyiliğini düşünen adam olarak tarihe geçmiştir. Yâsîn suresinde onun kıssası anlatılmış ve bu Kur’ân kahramanı Sahib-i Yâsîn diye tarihe geçmiştir.
Elbette ayetlerde onun ismi, yaşadığı yer ve zaman açıkça geçmez. Kur’ân anlattığı diğer kıssalarda olduğu gibi, mesajı herkesi kapsasın, her zaman ve her mekanı içerisine alsın diye bunları zikretmemiştir. Zaten önemli olan, ayrıntılara girip mesajı gölgelemeden kıssayı ibretle okuyabilmek ve ondan alınması gereken dersi alabilmektir.
Bu vesileyle Sahib-i Yâsîn Habibü’n-Neccâr kıssasından çıkabilecek mesajları özetle okuyucularımızla paylaşmayı uygun gördük:
Habibü’n-Neccâr, Kur’ân’ın, Racül dediği, adam gibi bir adamdır. Anılmaya, izlenmeye değer bir adamdır. Bir hadislerinde peygamberimiz şöyle buyurarak üç büyük kahramana dikkatlerimizi çeker: Ümmetlerin öncüsü şu üç kişidir. Bunlar göz açıp kapayıncaya kadarki bir zaman bile Allah’ı inkar etmemişlerdir: Ali b. Ebî Talib, Yâsîn Sahibi ve Firavun ailesinden iman eden adam. (Taberânî, Mu’cem)
Habibü’n-Neccâr, koşturan adam olarak anılır. Çünkü o, hayırlı işlerde koşturmanın gerekli olduğuna inanan, bu işe gönlünü ve her şeyini veren adamdır.
Habibü’n-Neccâr, yaşadığı şehirde hatırı sayılan, sözü dinlenen şehrin ileri gelenlerinden bir adamdır.
Habibü’n-Neccâr’ın yaşadığı şehir Kur’ân’da önce Karye/köy diye anılır, davetçilerin gelmesi ve Habibü’n-Neccâr’ın koşturarak bu davet halkasına katılmasıyla birlikte şehir Medine diye anılır. Bunun anlamı şudur: Antakya, tevhidin gündeme gelmesiyle şehir olmuştur. Buna göre, bir yerin nüfusu ne kadar fazla olursa olsun, o yer ancak gündemine tevhidin gelmesiyle şehir özelliğini kazanır.
Habibü’n-Neccâr, anlaşılmak için konuşan, konuştuklarını öncelikle kendi hayatında uygulayan bir adamdır.
Habibü’n-Neccâr, sözlerine tıpkı diğer peygamberler ve davetçiler gibi ey kavmim diye başlar, şehid edildiğinde son nefesini verirken yine ey kavmim diye inler. Bu onun kavmini ne kadar düşündüğünü ve halkı için yaşayıp, halkı için öldüğünü gösterir. Nitekim bir hadislerinde Peygamberimiz şöyle buyurur: O hayatında da kavmine nasihat etmiştir, vefat ederken de.
Habibü’n-Neccâr, hayatını Yüce Allah’a ve O’nun dinine adamış bir adamdır. Kendi yolunda olanlara Yüce Allah hep sahip çıkmıştır. Habibü’n-Neccâr’a sahip çıkmıştır. O, O’nun yolunda can vermiştir ama Yüce Allah, onu evrensel kitabında anmış, dünyada ve ahrette ona büyük payeler vermiştir. Zaten hayat, sadece dünya hayatından ibaret değil; dünya ve hayat bir bütündür. Onu katledenler de toptan helak edilerek yaptıklarının cezasını dünyada tatmaya başlamışlardır.
O halde Peygamberimizin Kur’ân’ın Kalbi diye nitelediği Yasîn suresini okurken surenin, bize hayat vermesi, bizi yaşatan kalp olması için bu bilinçle okumalıyız. Yâsin sahibi kıssasından istifade edebilmek için Habibü’n-Neccâr bilinciyle yaşamalıyız. Bu, bizim Kur’ân’a, Kur’ân kahramanlarına ve Habibü’n-Neccâr’a karşı vefa borcumuzdur.
Habibü’n-Neccâr ve tüm şühedaya rahmet diliyoruz.