Prof. Dr. Ali Akpınar
Kültür adamı Mevlânâ’dan İslam âlimi Mevlânâ’ya
Soru şu: Hz. Mevlânâ bir kültür adamı mıdır, yoksa bir İslam âlimi midir?
Cevabı çok net, O bir İslam âlimidir, bir din gönüllüsüdür. Bir ayağı Şeriat-ı Ğarra’da sabit, öteki ayağı ile yetmiş iki milleti dolaşan bir din gönüllüsüdür. Engin müsamahası ile her kesimden herkesi kucaklayan bir hoşgörü adamıdır.
Kur’ân’ın bendesi, Hz. Muhammed’in yolunun yolcusu bir davet adamıdır. Her şeyden önce O, bir müderristir, yani İslamî ilimlerle yoğrulmuş bir üniversite hocasıdır.
25 bin beyitlik Mesnevîsi, bir tevhid dükkanı ve bir çeşit Kur’ân tefsiridir. O’nun Mesnevîsinde 1500 kadar Kur’ân ayeti işlenmiştir.
O, herkese kucak açan, herkesi dergâhına çağıran bir gönül adamıdır. O, herkesi çağırırken, dergâhındaki hakikatlerden nasiplenmesi için çağırır. Yoksa geldiği gibi kalması ve o şekilde gitmesi için değil.
Doğrudur bugün Mevlâna, bir kültür adamı haline getirilmiştir. Mevlâna şekerinden Mevlâna böreğine; Mevlânâ motifli turistik eşyalardan Mevlâna meydanına, Mevlâna türbesinden Mevlâna müzesine varıncaya kadar. O, ticarî ve turistik sektörün bir parçası haline getirilmiştir. Oysa Hz. Mevlâna, İslâm ilimlerinde maharet sahibi bir âlimdir, yıllarca medrese hocalığı yapmış bir üniversite hocasıdır. Sağlam bir dinî alt yapıya sahip bir irfan ehlidir.
Onu doğru anlayabilmek için hayatını bir bütün olarak öğrenmek ve okumak gerekir.
Nitekim Mevlânâ şöyle uyarır:
Dinî vazifelerini yapmadan, iyi, yararlı bir insan olmadan Cenneti isteme. Hakk’a layık bir kul, onun lütfuna, ihsânına lâyık olmadan Süleyman mülkünü isteme. Mâdemki işin sonunda ecel vardır, hiçbir Müslüman kalbinin incinmesini isteme.
Müşkülünü çözen, seni hakikate ulaştıran bilgiyi, ölüm gelip çatmadan önce iste, öğrenmeye çalış. Aklını başına al da, şu dünyayı, yani var gibi görünen yoğu bırak, yok gibi sandığın varı iste. (Can Şefik, Hz. Mevlânâ’nın Rubâîleri, 117-118. Rubâî)
Nihayet Mevlâna bir kuldur. O da bizim gibi bir insandır, hatası ve sevabıyla bu dünyada yaşamış, sosyal ve siyasal bakımdan en sıkıntılı ve zorlu bir dönemde yaşayıp bu dünyadan ayrılıp gitmiştir. O bunu şöyle seslendirir:
"Ben kul oldum, ben kul oldum.. Ben zayıf bir kul olduğumu ve kulluğumun gereğini ifade edemediğim için utanıp başımı önüme eğdim. Her köle azat edilince sevinir. İlahi, bense Sana kul/köle olduğum için seviniyorum."
Dolayısıyla Hz. Mevlâna’yı İslamsız düşünmek, onu anlamamak ve anlamaya yanaşmamak demektir.