Doç. Dr. Murat Kayacan
Kur’an’da “onları erteliyor” ifadesi
Kur’an’da, failinin Allahu Teala olduğu “onları erteliyor (yuahhiruhum)” lafzı, üç Mekki surenin üç ayetinde yer almaktadır. Bu yazıda, söz konusu ayetleri nüzul sırasına göre ele alacağız ve onların anlamlarını netleştirdiğini düşündüğümüz durumlarda, başka ayetlere de yer vereceğiz.
Allahu Teala meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim.” dediğinde, meleklerin sorusu şöyle olmuştur: “Sen orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?” (Bakara, 2: 30). Meleklerin endişeleri, gerçek olmuş ve insan yeryüzünde pek çok zulme neden olmuştur. Vakıada böyle olsa da Allah meleklerin bilmediklerini bilmektedir. İnsanların zulümlerine rağmen, cezaları anında infaz edilmemektedir: “Eğer Allah insanları işlediklerinden dolayı cezalandırsaydı onun üzerinde bir tek canlı bırakmazdı. Fakat belirli bir süreye kadar onları erteliyor. Ecelleri geldiğinde artık muhakkak ki Allah kullarını görmektedir.” (Fatır, 35: 45). Bu ayet, muhataplarının dikkatini bir yasaya çekmektedir: Suçun cezası ertelenir ama karşılıksız kalmaz. Cezanın ertelenmesi, suç işleyenlere sunulmuş bir tövbe imkânıdır. Kendilerine verilen süre içinde, ıslah olmaktansa zulümlerini sürdürmeyi seçmişlerse azap onları kuşatır. Bu azap, dünyada ve ahirette ya da sadece ahirette de olabilir.
Allah zulmetmekten uzak olduğu gibi, cezalandırma konusunda da merhametlidir: “Eğer Allah zulümleri yüzünden insanları cezalandıracak olsaydı dünyada tek canlı bile bırakmazdı. Fakat takdir ettiği bir süreye kadar onları erteliyor. Süreleri dolunca ne bir an öne alabilir, ne bir an geriye bırakabilirler.” (Nahl, 16: 61). Ayette, insanlar hakkındaki ifade, genel olsa da kastedilen şey, zulme sapan insanlardır. Yoksa peygamberlerin ve müminlerin zalim insanlar arasında değerlendirilmeleri doğru değildir. Çünkü zülum, onlarda arızî olup, kalıcı bir sıfat değildir. Ayetteki “takdir edilen bir süre” insanın vefat günü ya da dünya hayatının son bulduğu gün olabilir. Zulümlerin en büyüğü şirktir. Allah’a iftirayı içeren bu zulmün cezasının bile hemen olmayışı, Allah’ın merhametinin göstergesidir.
Kimsenin işlediği zulüm, yanına kâr kalmayacaktır. Mümin insanların, zalimleri cezalandırmaya güçlerinin yetmediği durumda bile bu böyledir. Allah inananların koruyucusudur. Zalimlerin cezalandırılmasının vaktini müminler değil, Allah belirler: “Sakın Allah'ı, zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma; gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne kadar onları erteliyor.” (İbrahim, 14: 42). Peygamber’e (s) yapılan bu uyarı, “Allah’ı habersiz sanmıyorsun, bu halin üzerine devam et.” anlamındadır ve şu ayetteki ikaz gibidir: “Allah'la beraber başka bir ilaha tapma.” (Kasas, 28: 88). Allah’ın, zalimlerin yaptıklarından habersiz olmadığının ifade edilmesi, özelde Peygamber (s) dönemindeki müminlere, genelde de tüm inananlara bir teselli, tüm zalimlere de bir tehdit niteliğindedir. Tehdit unsuru olarak kullanılan kıyamet gününün dehşeti, dünyada sesi gür çıkan zalimlerin, ahiretteki çaresizliklerini tasvir etmektedir.
Görüldüğü gibi, Allah zalimleri, zulümlerinin hemen ardından cezalandırmamaktadır. Bu, onların kötülüklerinin bedelini ödemeyecekleri anlamına gelmez. Allah, onlara tövbe için fırsat tanımaktadır. Erteleme, seçtikleri şirk ve küfür içinde daha uzun yaşamaları; cezayı hak edecek şekilde suçlarının katmerleşmesi için de olabilir. Zulmünde ısrar edenleri acı bir son beklemektedir.