Prof. Dr. Ali Akpınar
Kur’ân’ın muhafızı olmak!
Kur’ân, ilahî arşiv Levh-i Mahfûz’da Kitab, Oku emriyle Son Peygambere inişiyle Kur’ân, hakkı batıldan ayırt edişiyle hayatın içerisinde Furkân olan hayat düsturumuza karşı Müslümanlar olarak duruşumuz nasıl olmalıdır? Her şeyden önce Onu, Yüce Allah’ın en büyük nimeti ve Peygamberimizin en kutsal emaneti olarak görmek, onu okumak, anlamak ve yaşamaktır.
Yüce Rabbimiz ayetinde, Şüphesiz ki Zikri/Kur’ân’ı Biz indirdik, onun koruyucuları da Biziz, Biz buyurur. Kur’ân Levh-i Mahfûz’da, şeytanların ona yaklaşıp herhangi bir şey karıştırmalarından korunmuştur. Peygamberimize inişi sırasında herhangi bir sesin, harf ya da kelimenin ona karışmasından korunmuştur. Peygamberimizin hayatında yazıya geçirilerek, Hz. Ebu Bekir döneminde kitap haline getirilerek, Hz. Osman döneminde çoğaltılarak yazıyla korunmuştur. Yine o, inişinden itibaren pek çok kişi tarafından ezberlenerek, sürekli okunarak korunmuştur. Yüce Rabbimiz, onun koruyucuları da Biziz derken çoğul kalıp kullanmıştır. Ve O biz kullarını onun korunmasında istihdam etmektedir. Dolayısıyla bizler Kur’ân’ı doğru bir şekilde okuyarak ezberleyerek onun koruyucular kervanına katılmaktayız.
Kur’ân’ın lafzının korunmasında herhangi bir problem yoktur. O, peygamberimize indiği haliyle değişmeden, tahrif olmadan günümüze kadar gelmiştir. İlahî hikmet gereği diğer ilahî kitapların koruması tamamen insanlara bırakılmış, onlar ise bu görevi layıkıyla yerine getirememişler ve o kitaplar lafzî ve yorumsal tahrife uğramıştır. Bugün onların orijinal dili bile kesin olarak belli değildir. O kitaplar, peygamberlerinin vefatından seneler sonra yazıya geçirilmiştir. Bugün elimizde onların farklı farklı nüshaları vardır.
Kur’ân’ın dili ise Arapçadır ve o peygamberinin hayatında iken yazıya geçirilmiştir, onun vefatından hemen sonra da kitaplaştırılarak günümüze bozulmadan gelmiştir. Kur’ân’ın hafızı olmak elbette önemlidir ve bu Kur’ân ehli olmanın, Yüce Allah’ın ailesinden olmanın, ümmetin en şereflilerinden olmanın yoludur. Zira hadislerde, Kur’ân ehli/hamele-i Kur’ân Allah’ın âli/ailesi olarak nitelendirilmiştir.
Elbette Kur’ân’ın lafzının muhafızı olmak yeterli değildir. Asıl ve önemli olan onun mana ve muhtevasının, mesajının muhafızı olmaktır. Bunun için de onun doğru bir şekilde kıraat edilmesi, doğru bir şekilde anlaşılarak tilavet edilmesi ve onun hükümlerinin hayata geçirilerek tertîl edilmesi gerekmektedir. Bunun için hafız yetiştiren kurumlarımıza, hafızlık müesseseleriyle alakalı derneklerimize büyük görevler düşmektedir. Şöyle ki:
Her şeyden önce rahmet kitabı Kur’ân sevgi ve şefkat ortamında okutulmalı ve ezberletilmelidir. Kur’ân’ın ruhuna uymayan yanlış uygulamalar sebebiyle Kur’ân kursundan bir çocuğumuzun uzaklaşması hepimiz için vebaldir. Bir hocamızın şu kadar hafız yetiştirmesi ne kadar takdire şayan ise; aynı şekilde şu kadar çocuğumuzu Kur’ân ve kursundan soğutması da o kadar günahtır.
Kur’ân hâfızı evlatlarımızın tespiti yapılmalı, onların hafızlıklarını kaybetmeden, Kur’ân’dan kopmadan hayatlarını sürdürebilecekleri imkanların sunulması için tedbirler alınmalıdır. Meslek seçimi, eş seçimi, arkadaş ve çevre seçimi konusunda onlar hem bilgilendirilmeli, hem yönlendirilmelidir. Bir Kur’ân hâfızının yetişmesi, kolay olmamaktadır. Hem hafızlık yapan kardeşimize, hem ailesine ve hem de ona yardımcı olan kursumuza büyük maddî ve manevî yükler getirmektedir. Dolayısıyla hepimiz bu manevî sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmekle mükellefiz.
Kur’ân’ın lafzını ezberleme işini kemale taşıyacak olan, onun manasının anlaşılması ve onun gereğinin yaşanması olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Onun lafzının ezberlenmesi için iki sene ayrılıyorsa, onun anlaşılması ve yaşanması için bir ömür ona vakfedilmelidir.