Mustafa Yiğit
Kürt meselesinden, Türk meselesine…
Kürt meselesinden, Türk meselesine…
Ramazan geldi…
İnşallah huzur ve bereketiyle gelir Ramazan yine…
Ancak buradan hiç de öyle görünmüyor…
Bereket ayı, bu yıl maalesef gerginlik ayı olarak tarihe geçecek gibi görünüyor.
Siyaset sahnesinde yer alanlar kendi ikballeri uğruna milletin ikbalini hiçe sayan bir tavır içindeler.
Şu garip “açılım”lardan bahsediyorum…
Ne vakti ne yeri olan bu açılımları bir türlü anlayamıyorum…
Siyaset üretecek başka bir şey bulamadıysanız, gidin dışarıdan birileriyle uğraşın…
AB’ye çatın, Amerika’ya çatın, ne bileyim işte başka bir şey bulun…
Bugüne kadar nasıl siyaset yaptıysanız onu yapın…
Ancak toplumsal barış ve huzurumuza dinamit koymayın lütfen…
Hiç düşünmüyorlar mı büyüklerimiz?
İçeriğini kimsenin net bir şekilde bilmediği bir “açılım” uğruna binlerce yıllık kardeşliğe halel getiren bir siyaset güdülmesinin ne kadar anlamsız olduğunu görmüyorlar mı?
Bugüne kadar “terör” sorunu olarak algılanan bir siyasal meselenin, “Kürt” sorunu olarak toplumun büyük bir kesiminin aklının bir köşesinde yer edinmesine sebep olacak ve meselenin toplumsallaşmasına yol açacak bir “açılım”ın kime faydası olacak?
İktidar ve malum aydınlar ateşle oynadıklarının farkındalar mı?
Bugüne kadar meseleyi devletle, terör örgütü arasında gören toplumun büyük bir çoğunluğu bu açılımla birlikte mevcut sorunu toplumun meselesi olarak algılamaya başlarsa, bunun önünü kim alabilir?
Yüzyıllarca bu coğrafyada yaşayanlara İslam’ın ve Türklüğün âlicenaplığını gösteren, her milletle, her halkla kardeşçe yaşayan ve bu ülkeye adını veren Türkler, bugüne kadar hiçbir şekilde ötekileştirmeye gitmediği “Kürt” kardeşlerini bundan sonra meselenin karşı tarafına koymaya kalkarsa ve bunu Türk-Kürt meselesi olarak algılarsa ne yapacaksınız?
Bu açılımla birlikte bir de “Türk meselesi”ne yol açacağınızı göremiyor musunuz?
Türklerle Kürtler bugüne kadar hiçbir şekilde çatışmamış, karşı karşıya gelmemiş, hep bir arada yaşamışlar…
Kız alıp, kız vermişler…
Birbirlerinin ölülerine, düğünlerine gitmişler, birlikte ağlayıp, birlikte gülmüşler.
Türkler mevcut sorunu hep devletle, teröristler arasında görmüş ve hiçbir şekilde “Kürt” halkını bu işin içine sokmamış, Kürt düşmanlığı yapmamış, terörü de etnik bir temele dayandırmamış, onlarla her zaman yan yana kardeşçe yaşamış.
Terörist, Türk de olabilir, Kürt de, Çerkez de Arap da…
Pek çok terör örgütünde her etnik gruptan eylemciye rastlanacağını herkes çok iyi bilir.
Ve bu coğrafyada yaşananları Türkler de bir terör meselesi olarak algılamışlardır bugüne kadar söz konusu meseleyi.
Hangi etnik gruptan olursa olsun kamu düzenini ve milletin huzurunu bozanı terörist olarak bilmiştir.
Ancak bu açılımın hemen ertesinde, silahlı mücadelenin zaferi olarak Eruh’ta bundan yirmi beş yıl önce başlayan terör olayını bir kutlamaya dönüştüren anlayış ister istemez Türkleri de başka bir bakış açısına sevk etmiştir ki, asıl tehlikeli olan ve ülke barışını bozacak olan budur.
Bu açılımla maalesef “Kürt”leri hedef tahtasına koyan bir yöntem izlenmekte ve özellikle “açılım”,Türk milliyetçilerini temsil ettiği bilinen bir siyasi partiyi dışlayarak da bir “Türk” meselesi haline dönüşmekte, dönüştürülmektedir.
Korkarım ki, bundan böyle bir de “Türk meselesi”yle karşı karşıya kalınacaktır.
Çünkü iktidar ve malum aydınlar buna adeta çanak tutuyor.
Bu açılımların sonu sanırım oraya kadar gidecek.
Ama bilinmelidir ki, bugüne kadar var olduğu öne sürülen bir “Kürt meselesi”nin yanına bu alçımla birlikte bir de “Türk meselesi”ni koymak ülkenin hiç de hayrına bir politika olmayacaktır.
Üst düzey devlet yönetimi, bürokrasisi, siyaseti ve medyası bunu çok iyi düşünmeli, bu açılımın nelere mal olacağını çok iyi hesaplamalıdır…
Öyle ki, bu açılım şimdiden hem Kürtleri hem de Türkleri yeterince germiş, rahatsız etmiş, huzurunu kaçırmış durumda…
Bunu tek bir siyasi partinin hezeyanları olarak algılamak da doğru değil.
Çünkü sokaktaki adama göre mevcut sorun, hiç de öyle birkaç sanatçı ve sivil toplum örgütünün desteği alınarak çözülecek gibi görünmüyor.
Toplumun büyük bir kısmının dışlanması, hatta “çözümsüzlük” yanlısı olarak gösterilmesi ve böyle bir politikanın güdülmesi bu sorunu çözmeyecek, bilakis giderek içinden çıkılmaz bir hale getirecek.
En azından şu Ramazan ayında bu “mesele”leri bir yana bırakalım, ateşe körükle gitmeyelim ve öbür âleme dönük “mesele”mize yönelelim…
Belki sakin ve huzurlu bir beyin ve gönülle daha makul “açılım”lar ortaya çıkabilir ne dersiniz?